23 Ekim 2013 Çarşamba
blog yazarak para kazanmak
Online pazarda başarılı olmak için gerekli kriterleri bilmeniz gerekir. İnternet 7 gün, 24 saat açık bir pazardır. Bu global pazarda insanlar problemleri çözebilmek için bilgi arayışındadırlar. Eğer siz bu pazarı, insanlar için kritik bilgiler paylaşmak ya da ürünler pazarlamak ve bu şekilde problemleri çözmek için kullanırsanız, karşılığında para kazanmanız kaçınılmaz olacaktır.
Blogların en güzel yanı, kendini ifade etme imkanı vermeleridir, size fikirlerinizi ve düşüncelerinizi açıklamak için uygun bir ortam sunarlar.Kendi tutku ve ilgileriniz hakkında blog yazmaktan daha güzel bir şey yoktur. Aynı şekilde yazı dünyasına girişin de son derece parlak bir yoludur.
Bloglar para kazanmanın en kolay yollarından birisidir. Sponsorluktan, reklamlardan, üyelik programlarından para kazanabileceğiniz gibi, kendi ürünlerinizi satarak da ek gelir elde edebilirsiniz. Pek çok kişi bloglardan oldukça iyi kazanç elde etmektedirler.
Bloglar spesifik ürünler sunan pazarlar olarak nitelendirilebilir. Kendi spesifik hedef kitlenizi kararlaştırıp, buna özel ürünleri, konuları bloglarınızda yayınlayabilir, ürün satışlarından para kazanabilirsiniz.
Diğer blog kullanıcılarından da destek alarak, blogunuzdaki trafiği arttırabilirsiniz.
Bir bloğa sahip olmak piyasada kredibilitenizi de artıracaktır. Bunun yanısıra insanlara kişiliğiniz hakkında bilgi verme imkanı sunacaktır. Bu gelecekteki diğer iş imkanları için size pek çok fırsat sunabilir.
Bloğunuzun içeriği ne kadar iyi ise, sonuçları da o kadar iyi olacaktır. Öyle ise, bloğunuzu olabildiğince ilginç ve güzel yapıp sonuçların sizi nasıl da şaşırtacağını görün.
Nasıl Para Kazanılır?
Clickbank, Affiliate ,Google ve birçok reklam şirketi aracılığı ile bloğunuzdan para kazanabilirsiniz.Bloğunuz için en önemli şey, sitenizdeki trafik yoğunluğudur. Trafiği artırmak için ilk olarak, kaliteli yazılar yazmalısınız.Bu sayede, aramalarda üst sıralarda çıkmanız kolaylaşacaktır.
Ekstra ziyaretçi çekmek için facebook ve twitterı da etkin bir şekilde kullanabilirsiniz
Blog Nasıl Açılır?
Blog oluşturmak ve kurulumunu yapmak son derece uygun fiyatlı bir işlemdir, aynı şekilde bloglarınızı sürdürmek de son derece uygun fiyatlıdır.Bir blog açmanın sadece 2 maliyeti vardır, domain adınız ve web hosting ücreti. 20 dolar karşılığında kendi blogunuzu kurup, bir ay boyunca sürdürebilirsiniz. Hatta size ücretsiz hosting ve domain adı sağlayan web siteleri de mevcuttur. Ancak hem hosting hem de kendi domain adınız için ödeme yapmanız uzun vadede her zaman daha karlı olacaktır.Başlangıç için profesyonel destek almak isterseniz, belli bir fiyat karşılığında bu hizmeti size sunabiliriz.
blog yazarak nasıl para kazanılır
İnternette kendi işinizi kurun, kendi dükkanınızı açın ve daha kısa sürede daha fazla para kazanın. Nasıl yani internette dükkan açmak nasıl olur dediğinizi duyar gibiyim, hemen açıklık getirelim; internetin dükkanları blog siteleridir. Yani bir blog sayfası açarak gelir sağlayabilirsiniz. Evden , iş yerinden kısacası internetin olduğu her yerden blog yazıları yazarak para kazanabilirsiniz.
Blog yazarak para kazanmak herhalde son zamanlarda internetten en popüler para kazanma yollarından biridir. Özellikle arama motoru devi Google’ın statik bir web sitesi yerine, devamlı yeni bilgiler eklenen dinamik yapılı blogları ön plana alması ve arama sonuçlarında ilk sıralarda çıkarması blog yazarlığının popülaritesini iyice arttırmış durumda. Siz de farkındasınızdır, herhangi bir web sitesini ziyaret etseniz bile bu sitelere ek bir blog sayfası görmek mümkün. Google‘ın bloglara olan ilgisi en çok bireysel blog yazarlarının işine gelmiş durumda, bir konuda bilgisi olan veya araştırmayı severek yazan blog yazarları yazdığı yazılardan para kazanmaktadır.
Blog yazarak para kazanmanın bir kaç yolu vardır, bunlardan en popüler olan ikisinin üzerinde kesinlikle durmak gerekir. Bunlardan ilki bir affiliate marketing sistemine üye olarak satış ortağı olacağınız ürün hakkında makaleler yayınlayarak, bilgi vererek ürün satışına ortak olarak komisyon kazanmak, diğeri ise blogunuza Google Adsense reklamları ekleyerek reklamlardan para kazanmaktır. Bu saydıklarımız en popüler olanlardır ve şunuda belirtmeliyiz ki ücretsiz açabileceğiniz bir blogunuzla bu sistemler ile binlerce dolar para kazanmak mümkün. Özellikle Avrupa ve Amerikada blog yazarlığı tamamen oturmuş bir sistemdir, ev hanımları bile evlerinde belirledikleri bir konu üzerinde blog yazarak para kazanmaktadır. Türkiyede de bu sistem yavaş yavaş gelişmekte ve popülaritesi her geçen gün artmaktadır. Örneğin yaptığı yemek tariflerini blogunda yayınlayan bir ev hanımı Google Adsense reklamları ile ciddi rakamlar elde edebiliyor. (bkz. http://ekmeksepeti.blogspot.com)
Belirttiğimiz gibi blogları arama motorları gözünde popüler yapan güncel olmalarıdır. Blog oluşturduktan sonra yapmanız gereken blogunuza düzenli olarak yazı yazmaktır. İlk zamanlar hergün içerik ekleyerek blogunuzu zenginleştirerek arama motorlarınca tanınmasını sağlamak daha sonra ise haftada 1 yazı bile blogunuzun popüler kalması için yeterli olacaktır. Özgün ve güncel yazılar girilen bir blogun google aramalarında yükselmemesi için hiçbir sebep yoktur. Şunu da belirtmek gerekir ki blog yazdım hemen gelsin paralar denmemelidir, blog yazarlığı biraz sabır gerektirmektedir, öncelikli ana hedef blogunuzun google tarafından tanınması ve ziyaretçi çekmesidir, ziyaretçi çekmeyi de güncel ve özgün yazılar yazmakla gerçekleştireceksiniz.
Blog yazarları en çok affiliate marketing sistemi ile kazanıyor!
Blog yazarak para kazanmanın en kolay yolu ise ürün satışına dayanmaktadır, bu nasıl oluyor açıklık getirelim. Herhangi bir affiliate marketing yani Türkçesiyle satış ortaklığı sistemine üye olarak ürün sahipleri tarafından sisteme eklenmiş olan ürünlere satış ortağı olabilir ve bu ürünlerin satışını sağlayarak para kazanabilirsiniz. Örneğin sağlıklı beslenme ve diyet konusunda yazılmış dijital bir kitap, siz bu kitaba affiliate marketing sisteminde satış ortağı olarak blogunuzda ürün tanıtımına dayalı yazılar eklersiniz, belirttiğimiz gibi blog yazıları Google arama motoru için altın değerindedir ve yazılarınız Google arama sonuçlarında indexlenerek arama sonuçlarında ilk sıralarda çıkarmaya başlar, diyet hakkında arama yapan kişi Google’da ilk sıralarda olan yazınıza tıklayarak tanıtım yazılarınızı okumaya başlar ve ürünü almak istiyorsa sizin blogunuza eklediğiniz satış ortağı yani referans linkine tıklayarak ürünün ana sitesine gider ve ürünü satın alır, bu şekilde sattığınız ürün başına komisyon kazanabilirsiniz.
Satış başına ne kadar para kazanabileceğinize örnek verecek olursak örneğin satışa sunulan ürün fiyatı 60 TL ve satış ortakları için belirlenen komisyon oranı %50 diyelim, blogunuz üzerinden sizin satış ortaklığı linkinize tıklayarak bu 60 TL değerinde ürün satışı gerçekleşirse 30 TL kazanırsınız, %50 komisyon demek ürün fiyatının yarısını sizin kazanacağınız anlamına gelmektedir.
Blog yazarak ne kadar para kazanabilirim?
Kazanmanız sizin ziyaretçi sayınıza bağlıdır. Günlük ziyaretçi sayınız ne kadar artarsa o kadar çok kazanırsınız.
Birinci ayınızda içerik eklemeyle alt yapı, tasarım gibi şeylerle uğraşırsınız bu sıralarda bir iki satış gerçekleştirebilirsiniz.
İkinci ayınızda yavaş yavaş kazançlarınız başlar ve kazandıkça daha çok çalışır ve daha çok kazanırsınız.
Üçüncü ayınızda blog yazarlığında uzmanlaşmaya başlarsınız ve aylık 500-600 TL civarında bir gelire ulaşabilirsiniz.
Dördüncü ayınızda kazancınız daha da yükselerek artmaya devam eder ve artık blogunuz para basma makinesine dönmüştür 2-3 ayda bir içerik eklemeniz yeterli olacak ve kazancınız 2000 ile 2500 TL civarında olacaktır.
10 Eylül 2013 Salı
Kırmızı Etin Zararları Nelerdir
Kırmızı et ve kebabı fazla yemek neden zararlıdır?
Kırmızı et fazla yiyenlerde kalp hastalığı ve kalınbağırsak kanseri daha sık görülür. Bunun nedeni kırmızı ette bulunan doymuş yağ nedeniyle kolesterolün artmasının damar sertliği yapması ve etin yüksek ateş ve kızgın kömürde kızartılması sonucu içindeki proteinlerin kanser yapıcı hale gelmesidir. Yine kırmızı etle yapılan sucuk, sosis ve salamın içinde bulunan nitrit de kolon kanserine neden olur.
Kırmızı etin yenmesi tamamen zararlı değildir. Haftada bir kez mutlaka yenmeli. Ancak yağları atıldıktan sonra haşlama veya fırında pişirilerek yenmelidir. Kolesterol korkusu nedeniyle hiç kırmızı et yemeyen kişilerde bu defa demir eksikliğine bağlı kansızlık ortaya çıkmaktadır.
Et yemeği yerken yanında pirinç pilavı veya patates kızartması değil, bulgur pilavı, sebze ve salata yenmelidir.
Kebap yaparken de etin yağlarını tamamen temizlemek, pişirirken de eti yakmamak gerekir. Ateş veya alevle etin temas etmesi zararlıdır. Pişirirken yanmış veya kapkara kalmış et veya döner yemeyiniz. Kebap veya dönerin üzerine tereyağı ilave etmenin de sağlığınız açısından zararlı olduğunu unutmayın.
Kalp Krizi Riski Artıyor
Kalp krizinin ilk belirtileri nelerdir? Bu soruya dair verilecek basit bir öneri yaşamınızı kurtarabilir. Yapılması gereken kalp krizi geçiren kişinin küçük önerilere dikkat etmesidir.
Prof. Dr. Sertaç Çiçek, sizin veya sevdiklerinizden birinin kalp krizi geçirmesi halinde hazırlıklı olmanıza yardımcı olacak pratik önerilerde bulunuyor. Kalp krizi birçok insanda kademeli şekilde başlar. Kriz başlangıçta biraz ağrı veya rahatsızlık hissettirir. Gerçekte, kalp krizi belirtisi olup olmadığını dahi fark edemeyeceğiniz kadar hafif ve algılanması güç düzeyde olabilir. Prof. Dr. Çiçek bu nedenle kalp krizini işaret edebilen belirtilere dikkat çekiyor:
•Birkaç dakikadan daha uzun süren veya başlayıp sona eren ardından yeniden başlayan ve özellikle göğüs kafesinin ortasında oluşan bir rahatsızlık. Bu huzur-suzluk rahatsız edici bir baskı, ağırlık veya sıkışma şeklinde hissedilebilir.
•Tek veya her iki kolda, sırtta, midede ağrı ya da rahatsızlık. Muhtemelen çene ağrısı.
•Nefes darlığı.
•Diğer muhtemel kalp krizi belirtileri içerisinde soğuk terleme, bulantı ve baş dönmesi yer alır.
LİSTE OLUŞTURUN
Kalp krizi yaşanması halinde, olaya biraz hazırlıklı olmak kalp krizi geçiren kişinin yaşamının kurtarılmasına yardımcı olabilir.
Prof. Dr. Çiçek'in böyle bir duruma karşı önlem olarak hazırlanmasını önerdiği telefon listesi şöyle:
•Aile hekiminiz
•En yakın hastane,
•Ambulans hizmetleri
Liste evinizde telefona yakın bir yerde bulundurulmalıdır.
Belirtileri meydana gelmeden önce yapılabilecekler ve yaşam tarzında yapılacak değişiklikler ise kalp krizine karşı alınabilecek önlemlerin en önemli adımıdır. Kalp krizini önlemek için yaşam tarzında yapılacak değişiklikler;
•Sigara içmeyin.
•Yağ, kolesterol ve tuz içeriği düşük yemekler yiyin.
•Kan basıncı ve kolesterol takibi için doktorunuzu düzenli aralıklarla ziyaret edin.
•Orta şiddette ve düzenli aerobik egzersizi yapın. Durağan yaşam tarzı süren, 50 yaşının üzerindeki insanlar egzersiz programına başlamadan önce doktor kontrolünden geçmelilerdir.
•Aşırı kilolu iseniz kilo verin.
•Doktorunuz düzenli şekilde düşük doz aspirin almanızı önerebilir. Aspirin kanın pıhtılaşma eğilimini azaltarak kalp krizi riskini de azaltır.
Sigorta bilgileriniz hazır mı?
Kalp krizi hiç beklenmedik bir anda gelse de, hastaneye giderken yanınızda götüreceklerinizi bilmek işinizi de kolaylaştıracak. İşte hastaneye giderken götüreceklerinizin listesi:
•Kullandığınız tüm ilaçlar ve dozları
•Bilinen tüm allerjileriniz
•Sigorta bilgileri
•Acil durumda irtibata geçilecek aile fertleri
•Acil personelinin faydalı bulacağı diğer her tür bilgi (geçirmiş veya geçirmekte olduğunuz diğer hastalıklar gibi).
Osteoartrit ve Tedavisi
Eklem kıkırdağının zedelenmesi yada düzensiz kemik çıkıntıları sonucu ortaya çıkan Osteoartrit, halk arasında kireçlenme olarak bilinir. Eklem kireçlenmesi olan Osteoartri genellikle 65 yaş üstü kişileri hedef alır. 65 yaş üstü yetişkinlerin %90′ı bu sorun ile karşı karşıya kalmaktalar.
Osteoartrit özellikle el parmaklarında sıkça görülür. Osteoartritin ortaya çıkmasında genetik faktörlerin payı büyüktür. Şişmanlık ve ağır egzersizlerde Osteoartriti tetiklemektedir. Osteoartrit eklem kireçlenmesi ağrı, eklemlerde tutukluk, sertlik, hareket esnasında eklem bölgelerinde çıtırtı sesleri ve şekil bozukluklarına neden olur. Tüm bu sorunlar sonucunda sakatlanma bile meydana gelebilir.
OSTEOARTRIT TEDAVISI
Osteoartrit tedavisi için hasta-hekim ilişkisi iyi olmalıdır. Hekim, hastayı Osteoartrit hakkında iyice bilgilendirmeli ve hasta da doktorunun önerilerine uymalıdır. Aşırı kilolar varsa verilmeli, ağır egzersizlerden kaçınmalı, bol bol istirahat edilmeli ve zedelenmiş eklem fazla kullanılmamalıdır. Osteoartrit için fiziksel tedavi, kaplıca tedavisi, egzersiz hareketleri ve çevresel düzenlemeler uygulanır.
Osteoartrit hastalarının büyük çoğunluğu fiziksel ve kaplıca tedavisi ile şikayetlerinden kısa bir sürede kurtulurlar. Egzersiz tedavisinde ise tutulan eklem kaslarının güçlendirilmesi ve eklemlere binen yükün azaltılması sağlanır.
Osteoartrit hastalığı tedavisi için çevresel düzenlemelerde gereklidir. Hastanın yaşadığı ortamda bazı değişiklikler yapılması tedavinin sürecini hızlandırır. Örneğin, sandalye boyunun ve tuvaletin yükseltilmesi gibi.
Son olarak ise cerrahi yönteme başvurulur. Daha önce bahsettiğimiz tedavi yöntemleri bir işe yaramadıysa tek çare ameliyattır. Ağrıları geçmeyen ve günlük yaşamı giderek zorlaşan kişilere protez takılmaktadır.
Kirazı Faydaları Nelerdir
Kiraz fitokimyasallar açısından zengindir. Bunlar: anthocyanins (mevye ve sebzelerin rengini veren pigmentler; ki bunlar hücreleri zararlı kanserojen maddelere karşı koruyan antioksidan özellikleri sebebiyle kansere karşı seçenek oluşturabilirler). Aynı şekilde bir flavonoid olan quercetinki içinde hem anti-kanser bir oluşum, hem de anti-imflamotoral ve intihistaminik (alerji ve enfeksiyon önleyici) özellikler taşıyan bir antioksidandır.
FAYDALARI
· Kiraz hem kolesterolü hem de kan şekerini düşürmeye yardımcı olabilir.
· Ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağlayabilir. Bu nedenle romatizma ve gut hastalıkları, eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılabilir.
· Kabızlığı önlemede etkilidir.
· Kirazda bulunan kinik asit, böbreklerin taş ve kum yapmasını önleyebilir ve varsa zamanla dökülmesine yardımcı olabilir.
· Kandaki zararlı maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olabilir.
· Aşırı ilaç tüketimi ile karaciğerde oluşan yükün azaltılmasında yardımcı olabilir.
· Nikotinin vücuttan atılmasında yardımcı olur.
· İçerdiği meyve şekeri levüloz rahat sindirilebildiği için, şeker hastaları da kirazı yanında protein kaynağı besinlerle birlikte tüketebilir.
· A vitamininin önemli bir kaynağı olan karoteni içeren kiraz, göz problemlerinin önlenmesinde yardımcı olabilir.
· 20 kirazda 12 - 25 miligram arasında antosiyanin bulunmaktadır, bu da bir aspirinden on kat daha etkilidir.
KULLANIŞI:
· 30 gram kiraz sapını 1 litre suda 10 dakika kaynatarak hazırlayacağınız çay, böbrekleri çalıştırarak, diüretik (idrar söktürücü), kan ve idrar yolları temizleyicisi, safra akımını sağlayıcı, bağırsak düzenleyici etki gösterebilir.
VİTAMİNLERİ:
· 100 gram kirazda, 17 bin miligram C vitamini bulunmaktadır. Her insanın günde 60-80 miligram C Vitamini alması gerekiyor.
· B1, B2, B5 vitaminleri, magnezyum ve kalsiyum da bulunmaktadır.
Kara Üzümün Faydaları Nelerdir
Kara üzüm, güzellik iksiri, gerçek beyin besini ve zayıflamak için yapılan rejimlerin ana ürünüdür.
- Kara üzüm tıpkı aspirin gibi kanı sulandırdığından koroner kalp hastalıklarına karşı insanları koruyucudur.
- Kara üzümün kabuğunda bulunan ve fitoaleksin grubu bileşiklerden olan resveratrol vücutta kanser oluşumunu engeller.
- Bazı karaciğer rahatsızlıkları ve kansızlık tedavisinde de etkilidir
- Kara üzüm, içerdiği meyve asitleri ve lifli yapısından dolayı mideye zarar vermeksizin böbrek ve bağırsak sisteminin düzenli çalışmasını sağlar ve kanın temizlenmesi için yardımcı olur.
- Kara üzüm, vücuttaki yağların erimesi için yardımcı olur.
- Kara üzüm, vücudu virüslere karşı daha dirençli hale getirir.
- Kara üzümün kabuk ve çekirdekleri bağırsak metabolizmasını hızlandırır.
- Kara üzüm, cildin taze ve temiz bir görünüm almasında etkilidir.
- Öğleden sonra yenilen bir salkım kara üzüm veya içeceğiniz bir bardak taze sıkılmışüzüm suyu vücudu ve beyin hücrelerini zindeleştirir.
- Bir kilo üzüm, bin 150 gram süt, 390 gram et, 300 gram ekmek ve bin 200 gram patatese eşdeğerdir
- Kara üzüm Amino asitler, B vitaminleri (B1, B2), mineraller, potasyum, magnezyum ve demir içerdiğinden bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
- Kara üzüm içeriğindeki doğal fruktoz sayesinde vücudun harcadığı enerjinin kısa sürede depolanması için etkili olur.
- Kara üzümün içeriğindeki magnezyum insanın iş verimliliğini arttırır.
- İçeriğindeki asitler ( tartarik, sitrik , malik, süksinik, fumarik , pyruvik , oxaglutarik, gliserik, glikolik, dimetil-süksinik, shikiminik ve guinik asit ) mideye zarar vermeden böbreklerin ve karaciğerin çalışmasını hızlandırır.
- Kara üzüm İçerdiği bioflavonoidler nedeniyle C vitamini aktivitesini çoğaltır.
- Kara üzüm Alerji ve kireçlenmelerde iltihap oluşumuna engel olur.
- Kara üzüm besinlerin parçalanması neticesinde oluşan serbest radikallerin kılcal damarların duvarlarına saldırmasına karşı güçlü bir antioksidant görev üstlenerek düşük yoğunluktaki lipoproteinlerin (LDL) kılcal damarlar içinde birikmesini engeller.
- Kara üzüm hücrelerde değişim sonucunda tümör oluşmasına izin verebilecek hücre için moleküller üzerine serbest radikallerin saldırılarını bloke eder ve neticede kanser oluşumunu engeller.
Zatürre Nedir Nasıl Geçer
Halk arasında akciğer iltihabı tıp dilinde ise pnömani denir. 3 çeşidi vardır.
- Lober Pnömoni: Pnömokok adı verilen mikropların neden olduğu had akciğer iltihabıdır. Mikroplu tozlar, fazla yorgunluk, soğuk algınlığı veya uzun süre güneşte kalmak hastalığın zeminini hazırlar. Hastalık ani baş ağrısı, titreme, kusma ve sırt ağrıları ile başlar. Ateş, 40 dereceye kadar yükselir. Fakat 10. günden sonra düşmeye başlar. Öksürük, kısa sürelidir. Balgam, kanlı ve yapışkandır. Hastanın yüzü kızarmış, dudaklarının etrafı kabarmış, cildi kuru ve dili de paslıdır. Geceleri kriz gelebilir.
- Virüs Zatürreesi: Virüslerin neden olduğu bir çeşit zatürreedir. Ya aniden ya da bir soğuk algınlığı sonunda görülür. Lober pnömoniden daha hafif geçer. Hastalığın ateşi 39 dereceye kadar yükselir. Kendini son derece yorgun hisseder. Öksürüğü kuru fakat az balgamlıdır. Kol ve bacaklarında da ağrılar vardır.
- Bronköpnomoni: İyi tedavi edilmeyen grip, boğmaca, bronşit veya kızamıktan sonra ortaya çıkan bir hastalıktır. Nedeni, akciğer ve bronşların yer yer iltihaplanmış olmasıdır. Hastalık, bronşit gibi başlar, tedbir alınmazsa, 2-3 gün içinde ağırlaşır. Ateş sabahları 38 derece iken akşamları 40 dereceye kadar yükselir. Hastada öksürük, cerahatli ve bazen de kanlı balgam görülür. Halsizdir, nefes almakta güçlük çeker, rengi de soluktur.
Doktor tedavisi şarttır. Diğer tarftan, hasta istirahat ettirilir ve morali üstün seviyede tutulur. Yanına fazla misafir kabul edilmez. Ağrı olan tarafına içine sıcak su doldurulmuş şişe konur. Sıcak su buharı teneffüs ettirilir. Ateşi yükseldiği zaman da; vücudu ıslak bezle silinir. Ateş düşürücü ilaçlar verilmez.
28 Haziran 2013 Cuma
sim kilidi tarih oluyor
SIM kilidi sonunda tarih oluyor!Bilgi Teknolojileri Kurulu, pek çok cep telefonu kullanıcısını "sinir eden" uygulamayı bitirdi!
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu (BTK), mobil servis sağlayıcıların zaman zaman sattıkları cihazlarda uyguladıkları SIM kilidi uygulamasının kaldırıldığını duyurdu. SIM kilidi, bir operatörün, satın aldığınız telefon ya da mobil cihaza eklenen, cihazın farklı bir operatörün SIM kartı ile kullanılamamasını sağlayan bir önlem olarak tanımlanabilir.
Bu karara göre operatörler, bundan böyle kesinlikle SIM kilidine sahip bir cihaz satamayacaklar. Daha önce bu tip bir cihaz alanlar içinse kurul, kilidi kaldırma kararı verdi. Eğer operatörler cihaza uzaktan erişim sağlayabiliyorsa kilidi bu şekilde kaldıracak. Uzaktan erişim sağlanamayan cihazlar içinse, SIM kilidini kaldıracak kilid kodu cihaz sahiplerine iletilecek.
SIM kilidi uygulaması son zamanlarda çok sık kullanılan bir uygulama değildi. Ancak şu anda kullanımda olan, çok sayıda SIM kilitli cihaz bulunduğu biliniyor. Alınan kararla birlikte, bu cihazların hepsi özgürlüklerine de kavuşmuş olacak.
sony'den akıllı telefon
Akıllı saat sektöründe adını kalıcı kılan Sony, klavyeli ve geniş LCD ekranlı yarı akıllı saatleriyle dikkat çekmişti.
Android işletim sisteminin parlamasıyla yeni bir model duyuran dev isim, 2010 ve 2012 yılını oldukça akıllı modeller üzerinde çalışarak geçirmişti. Akıllı saat teknolojisine artan kullanıcı ilgisi, başarılı Japon firmasını yeniden akıllı saat projelerine odaklanmasını sağladı.
Sony Xperia Twitter hesabından Mobile Asia Expo etkinliğini konu alan 2 Tweet’te, akıllı saatler konusundaki gelişim sürecini takipçileriyle paylaştı ve oldukça büyük ilgi ile karşılandı. İlk tweet’lerinde, her 3 akıllı telefon kullanıcısının en az birinde akıllı saatin bulunduğu, ikinci Tweet ise, geçen yıl satışa sunulan SmartWatch modelinin görseli paylaşan Sony, akıllı saat sektörüne yön vermek için oldukça efor sarfediyor.
dünyanın en hızlı bilgisayarı
Çin'in geliştirdiği Tienhı-2 dünyanın en hızlı bilgisayarı unvanını ABD'nin elinden aldı.
Şinhua ajansının dünyanın en hızlı 500 bilgisayarının belirlendiği "TOP500 projesine" dayandırarak verdiği haberde, Çin Ulusal Savunma Teknolojileri Üniversitesi'nin geliştirdiği "Tienhı-2" adlı bilgisayarın birinci olduğu kaydedildi.
Tienhı-2'nin ABD'nin daha önce dünyanın en hızlı bilgisayarı seçilen Titan'dan bu ünvanı aldığı kaydedilirken, Çin malı süper bilgisayarın saniyede 33,86 petaflop işlem kapasitesine sahip olduğu ifade edildi.
Dünyanın en hızlı bilgisayarları sıralamasına göre Çin'den Tienhı-2 saniyede 33,86 petaflop işlemle birinci, ABD'den Titan 17,59 petaflop işlemle ikinci ve yine ABD'den Sequoia 17,17 petaflop işlemle üçüncü sırada yer aldı.
Listede en fazla süper bilgisayarın ABD'de olduğu kaydedilirken, bu ülkeyi Çin, Japonya, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın takip ettiği kaydedildi.
Dünya genelinde süper bilgisayarların belirlendiği "TOP 500" listesi Haziran 1993'ten bu yana yılda iki kez hazırlanıyor.
instagram'a yeni özellik
İlk çıktığı günden beri popüler bir fotoğraf filtreleme uygulaması olan Instagram bu popülerliği ile Facebook'un dikkatini çekmiş ve rekor bir fiyatla Instagram satın alınmıştı.Popüler uygulamaya yeni özellikler eklemeye devam ediyor. Önümüzdeki günlerde yapılacak olan etkinlikte Instagram uygulamasına Vine benzeri bir video paylaşım özelliğini duyuracak. Bu özellik Facebook‘un 20 Haziran’da Menlo Park‘ta gerçekleştireceği basın toplantısında tanıtılacak ve bu haberin doğru olup olmadığını birlikte göreceğiz.
varis tedavisinde kalıcı çözüm
Varisli damara iğneyle tedavi edici tel yerleştirilerek içten kapatıcı ilaç enjekte edilen ''Clarivein'' yöntemi, damarın içten kapanmasını sağlayarak hastanın anında günlük yaşantısına dönmesine imkan tanıyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kürşat Bozkurt, dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve Türkiye'de de kullanılmaya başlanan Clarivein yöntemiyle, varis tedavisinin kolaylaşarak muayenehane veya poliklinik ortamlarında tatbik edilebildiğini söyledi.
'Tedaviden sonra anında yürümek mümkün'
Yöntemin en büyük avantajının tedavide enerji yerine ''kimyasal ajan'' kullanılarak damara ''anjio'' yapılması olduğunu anlatan Bozkurt, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Clarivein yöntemiyle uygulama yapılırken varis yoğunluğu olan bölge yüzeysel olarak uyuşturuluyor. Ultrason cihazının da kullanıldığı bu yöntemde, iğneyle damarın içine girilerek tedavi edici tel uygun yere yerleştiriliyor ve damar içinde dairesel hareket sağlanarak, aynı anda damarı içten kapatıcı ilaç enjekte ediliyor. Böylece varisli damarın anında içeriden kapanması sağlanıyor. Genellikle 12 milimetre damar çapının altındaki varislerde uygulanan yöntemde, her hasta tedavisinden sonra uygulama yapılan cihaz atılıyor. Damar çapı 12 milimetre üzerinde olan tedavilerde ise lazer veya radyofrekans kullanarak yüzde 98 başarı elde ediliyor. Clarivein yöntemiyle 10-15 dakikada işlem tamamlanarak, hastanın anında yürümesi mümkün oluyor.''
'İki bacak aynı seansta düzeltiliyor'
Prof. Dr. Bozkurt, uzun yıllar açık cerrahi ve genel anestezi yöntemiyle tedavi edilen varis hastalarının, ortalama iki gün hastanede yattığını dile getirerek, ''Varisli damar soyularak çıkartılır, hasta büyük bir operasyon geçirmiş olur ve normal hayatına iki haftadan önce dönemezdi. Öte yandan önce bir bacak ameliyat edilir, ağrı ve sızı çok olur, estetik olarak çok yerde kesik ve dikiş olduğundan operasyon sonrası görüntü oldukça çirkin olurdu. Ayrıca açık cerrahiyle yapılan ameliyat sonrası varisin tekrarlama olasılığı daha yüksekti. Clarivein yöntemiyle hastanın iki bacağında sorun varsa aynı seansta düzeltilebiliyor, artık hasta hasta olmaktan çıktığı gibi bacakları estetik olarak güzel bir görüntüye sahip oluyor" dedi. Doktora erken başvurulması durumunda Clarivein tedavi sonrasında, hastanın varis çorabı kullanmasına gerek kalmadığını belirten Bozkurt, hastanın hareketlerinde ve yaşam tarzında herhangi bir kısıtlama olmadığını kaydetti.
Varisten korunmak için tavsiyeler
Bozkurt, damarlarda dıştan görünen şişkinlik ve morluk olmadığı sürece insanların varis olabileceği ihtimalini aklına getirmediğine işaret ederek, ''Ancak gün boyu çalışıp akşam eve geldiğinizde bacaklarda belirgin olarak ortaya çıkan ağrı varsa, yürümek çok acı veriyorsa, ayak bileklerdeki şişkinlik, çorap lastiklerinin bacakta tutunduğu yerde derin lastik izleri varsa bunlar varis için belirti olabilir'' dedi.
Kişinin, öncelikle ailede genetik olarak varis olması durumunda risk altında olduğunu vurgulayan Bozkurt, şu tavsiyelerde bulundu: ''Oturarak çalışıyorsanız saatte bir kalkıp gezinin. Uzun süre hareketsiz kalmayın. Dar giysiler giymekten kaçının. Beslenmenize bir uzmandan bilgi alarak dikkat edin. Yaşınız ve boyunuza orantılı kiloda olun. Yazın sıcak günlerde bacaklarınızı soğuk su ile yıkatın. Geceleri ayaklarınızı 5-10 santimetre yukarıda tutarak uyuyun.''
kürtaşın yasaklanmamasının nedeni
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği kürtajın yasaklanmasının kadın sağlığına olumsuz etkilerini ve bu konuda bilimsel verilerin değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği tarafından yapılan açıklamada yer alan bilgiler çarpıcı nitelikte; Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün hesaplamalarına göre, dünyada her yıl, 210 milyon civarında gebelik meydana geliyor, bunların yaklaşık 1/3’ü istenmeden oluşan gebelikler. Dünyada meydana gelen gebeliklerin 46 milyonu isteyerek düşükle sonlanıyor.
Yasaklar 68 bin kadının hayatını kaybetmesine sebep oluyor
Yasaklamalar nedeni ile düşüklerin 19 milyonu güvenli olmayan koşullarda gerçekleşiyor. Güvenli olmayan düşüklere bağlı olarak dünyada her sekiz dakikada bir kadın ölüyor ve güvenli olmayan düşükler dünyadaki anne ölümlerinin %13’üne, her yıl 68 bin kadının ölümüne, 5,3 milyon kadının hastalık ve sakatlığına neden oluyor. (WHO-2007)
Romanya'da 23 yılda 10 bin kadın öldü
Dernek ülkemizde 1950’li yıllardan başlayarak sağlıksız düşüklerin çok yaygın olarak yapılıyor olmasının ve bu durumun anne ölümlerindeki büyük payının; sağlık politikalarının değiştirilmesindeki temel nedenlerden biri olduğunun altını çizerken şu anda Türkiye’de anne ölümleri içinde düşüğün payının yalnızca %2 olduğunu açıkladı; "Dünyada düşüğün anne ölümleri içindeki payının %13 olduğu hatırlanacak olursa bu durumun Türkiye açısından bir başarı olarak değerlendirilmesi gerekir. İsteyerek düşükler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kadın sağlığında önemli bir sorun oluşturmakta; üreme çağındaki kadınların başlıca ölüm nedenleri arasında yer almaktadır. Türkiye örneği dahil pek çok ülkede, düşüğün yasa ile yasaklanması onun yapılmasını engelleyememektedir.
Romanya’da kürtajın yasaklandığı 1966 ile 1989 arasında 10.000 kadın sağlıksız koşullarda yapılan kürtaj sonucu ölmüş ve taklaşık 200.000 çocuk yetimhanelere bırakılmıştır. Kürtajın yasaklandığı ülkelerde , düşükler azalmamakta , tersine güvenli olmayan düşükler hızla yükselmektedir.
İsteyerek düşüklerin yasa dışı olarak yapılması durumunda, kadın sağlığında yaratacağı ciddi sonuçlar bilinen bilimsel gerçeklerdir. Anne sağlığı göstergelerinin gereği,1983 yılında, Türkiye’de 10 haftaya kadar olan isteyerek düşüklere yasal olarak izin verilmiş; aynı yasa ile aile planlaması hizmetlerinin yaygınlaştırılması da hedeflenerek, diğer bazı önlemler getirilmiştir."
Türkiye’de isteğe bağlı düşüğün yasalaştığı dönemin başlangıcında, her dört gebelikten biri istemli düşük ile sonuçlanırken, sadece yirmi yıl içinde bu sayı her on gebelikten bire düşümüştür.
TNSA -2008 verilerine göre, Türkiye’de istemli düşüklerin özellikleri:
40 yaş ve üzerindeki kadınların her üç gebeliğinden biri isteyerek düşük ile sonlanıyor.
• Kürtaj oranı eğiitimsiz kadınlarda % 5.5 iken, lise mezunu kadınlarda %13
• Kürtaj olan kadınların sadece beşte biri öncesinde modern bir gebeliği önleyici yöntemi kullanıyor
• Kürtaj olan kadınların üçte ikisi sonrasında aile planlaması yöntemi kullanıyor
• Kürtaj kararlarının yarısını eşler birlikte, dörtte bir evli kadının kendisi tarafından alınıyor
• Kürtajların % 90’ı gebeliğin ilk iki ayı içerisinde gerçekleşiyor
• Kürtajların % 70’i özel sağlık kuruluşlarınca gerçekleştiriliyor
• Türkiye’de isteyerek düşükler genel sağlık sigortası kapsamında karşılanmıyor
Derneğin elindeki verilere göre Türkiye’de 10 haftaya kadar kürtajın serbest bırakılmasından bu yana;
- Kürtajlar 3 kat azaldı
- Anne ölüm hızı 6 kat azaldı
- Modern aile planlaması yöntem kullanımı 2 kat arttı
- Kadınların yaşam süresi 14 yıl arttı
- Dünyada 8 anne ölümünden biri sağlıksız kürtajlardan oluşmakta iken, Türkiye’de ise sadece 50 anne ölümünden birinin nedeni sağlıksız kürtaj
- 1950’li yıllarda anne ölümlerinin yaklaşık yarısı düşükler nedeni ile iken, bugün sadece anne ölümlerinin %2’si güvenli olmayan düşükler nedeni ile
- Güvenli olmayan düşüklere bağlı ölüm ve sakatlıklar sağlık gündeminden çıktı
- Kürtajın yasaklanması anne ölümlerini ciddi biçimde artıracaktır
Sağlık Bakanlığı’nın 2005 yılında yayınlanan “Üreme Sağlığı Ulusal Stratejik Eylem Planı”nında düşüklerin azaltılması ile ilgili hedefler ortaya konulmuştur: Sağlık Bakanlığı düşüklere bağlı ölümleri 100.000 canlı doğumda 5’in altına indirmeyi, isteyerek düşükleri 2013 yılında 100 gebelikten 5.7’ye yakını yarı yarıya düşürmeyi hedeflemiştir. Bakanlığımız starejik eylem planında bu hedeflere ulaşmak için düşük sonrası kontraseptif yöntem kullanımını arttırmak ve aile planlamasında karşılanmamış ihtiyacı azaltmak gerektiğini vurgulamıştır.
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği'ne göre kürtaj ihtiyacını azaltmak için yapılması gerekenler:
- İlköğretimden başlayarak yapılandırılmış bir cinsel sağlık ve üreme sağlığı konularını yaş grubuna uygun olacak şekilde müfredatın parçası haline getirmek,
- Gençlere yönelik cinsel sağlık, üreme sağlığı akran eğitim programlarını yaygınlaştırmak
- Genç Dostu Sağlık Hizmeti Merkezlerini yaygınlaştırmak
- İstenmeyen gebeliklerin tümünü oluşmadan önlemek
- Karşılanmamış aile planlaması ihtiyacını ortadan kaldırmak
- Aile planlaması hizmetlerini birinci basamakta kaliteli , sürekli ve her düzeyde yaygın sunmak,
- Aile planlaması hizmetleri ve malzemelerinin tümünü genel sağlık sigortası kapsamına almak,
- Kadının statüsünü güçlendirmek
- Üreme sağlığında erkek katılımını güçlendirmek
- Aile planlaması alanındaki yanlış toplumsal inanışların önüne geçmek
- Topluma dayalı üreme sağlığı eğitimlerini ve duyarlılık yaratma çalışmalarını ilgili bakanlık ve kuruluşlar ve STK larla eşgüdüm içerisinde sürekli uygulamak
- Ülkede insan haklarını dayalı, 1994 Kahire Nüfus ve Kalkınma Bildirgesinde güvence altına alınan eylem planlarını tümüyle hayata geçirmek.
kan grubun ne
Birçok kan veren kan grubunu bilmiyor ya da çeşitli kurum kimliklerinde belirtilen kan grupları yanlış...
TOBB ETÜ Hastanesi'nin Kan Transfüzyon Merkezi'nde, ''Kan grubumuzu ne kadar doğru biliyoruz?'' başlıklı bir araştırma yapıldı.
Sözlü bildirim ile yapılan araştırmada, bağışçılardan alınan kanlardaki kan grup sonuçları ile bağışçıların sözel olarak bildirdikleri veya resmi kimliklerinde yazılı olan kan grupları karşılaştırıldı.
Ocak 2010–Ağustos 2011 tarihleri arasında TOBB ETÜ Hastanesi KTM'ne gelen 3 bin 164 bağışçıya, kan grubu bilgileri soruldu. Kimliği olanların kimliklerine bakıldı, olmayanlardan sözel bilgi alındı. Bağışçı bilgileri, bağışçı numarası, cinsiyet (Kadın/Erkek), bağışçının bildirdiği kan grubu, bildiri şekli (kimlik/sözel) ve TOBB ETÜ Hastanesi KTM'nde bakılan kan grubu olarak kaydedildi. Bağışçıların kan gruplarına, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı tarafından bildirilen 11 Nisan 2007 tarih 5624 sayılı ''Kan ve Kan Ürünleri Kanunu ile Kan ve Kan Ürünleri Yönetmeliği'' doğrultusunda tam kan alınarak tüp metodu ile bakıldı.
Kan gruplarını yanlış biliyorlar
Araştırma kapsamında bağışçılara ait bilgiler analiz edildi. Toplam 3 bin 164 bağışçının ibraz edilen kan grupları ve merkezde farklı çıkan test sonuçlarının genel toplam oranları ve yanlış bilinen kan grubu oranları değerlendirildi.
Buna göre, 3 bin 164 bağışçının 675'i (yüzde 21.34) kan grubunu sözel, 2 bin 489'u (yüzde 78.66) çeşitli kurumlara ait kimlikleri ile kan gruplarını beyan etti. Araştırmaya katılan bağışçılardan 78'inin (yüzde 2.46) kan grubunu yanlış bildiği saptandı.
Kan grubunu sözel olarak beyan edenlerin 37'si (yüzde 1.17) ve çeşitli kurumların kimliklerinde belirtilen kan gruplarının 41'inin (yüzde 1.29) yanlış olduğu saptandı.
''Geri dönüşümü olmayan hatalara yol açabilir''
Araştırma hakkında konuşan Başhekim Prof. Dr. Necati Çanakçı, sonuçlar üzerine bağışçıların kan gruplarını yanlış bildiklerine ilişkin bilgilendirildiğini ve doğru kan grubunun belirtildiği yeni kan grubu kartı verildiğini söyledi.
Bağışçılardan alınan kanlardan yapılan transfüzyon sırasında veya sonrasında herhangi bir reaksiyonun KTM'ye bildirilmediğini ifade eden X, ''Sonuç olarak, yapılan çalışmaya göre kan gruplarının yüzde 2.46 oranında yanlış bildirilmesi, çok acil kan transfüzyonunun gerektirdiği durumlarda geri dönüşümü olmayan hatalara yol açabilir'' uyarısında bulundu.
şehir hastaneleri kimin için neden var
u beş yıldızlı hastanelerden kim yararlanacak? Özel sektör, devlet gibi mi? Paran kadar sağlık kuralı işleyecek. Sigortan yoksa yandın. Sigortan yetmez ise tamamlayalım. Öde bakalım primi. Ya da gel sana özel sigorta yapalım. Bu arada sağlık turizmini patlatmayı da unutmayalım.
Kamu-özel ortaklığı ile yapılacak şehir hastanelerinin kurulmasına olanak sağlayan yasa birkaç gün önce yürürlüğe girdi. Böylelikle devletin; sağlık alanından elini ayağını çekerek, kamusal olması gereken bu alanı özel sektöre devretme sürecinde son aşama da tamamlanmış oldu.
AKP iktidarı, “sağlıkta dönüşüm” olarak isimlendirdiği reform programını, 10 yıla aşkın bir süredir uyguluyor. Vatandaş tarafından anketlerde genel olarak başarılı bulunan bu dönüşüm ile ilgili olarak, iki önemli noktayı vurgulamakta yarar var. Birincisi bu programın ne yaratıcısı, ne de sahibi AKP iktidarı değil. İkincisi bu programın ülkemizde izini sürmek için, 24 Ocak 1980 kararlarına kadar gidilmesi gerekir. Tarihsel sürece bakıldığında, emekten yana devlet politikasından ürken kapitalist düzen, küreselleşme aracı olan neoliberal politikaları, bu tarihte ülkemizde devreye sokar. Sağlık alanında devletin güvenilirliğini, sunduğu sağlık hizmeti ile ilgili vatandaş memnuniyetini olumsuz etkileyecek koşullar oluşturulmaya başlanır. Hastane kuyrukları, sağlık alanında yolsuzluklar, hantallaşan sağlık bürokrasisi, ilaca ve doktora ulaşmada zorluk çıkarma gibi olumsuzluklar, bu dönem için belleklerde yerini alır.
Sağlıkta özelleştirme
Böylelikle 2002 yılına gelindiğinde, sağlık alanında özelleştirme yapmak için olumlu iklim sağlanmış olur. Öncelikle hastanelere başvuruda sosyal güvence farklılıklarından kaynaklanan engellemenin kaldırılması, ilaca ulaşmada kolaylıkların sağlanması ve sağlık çalışanlarına performansa bağlı ek ödeme sisteminin getirilmesi ile toplumda genel bir hoşnutluk yaratılır. Bununla beraber birinci basamakta aile hekimliği sistemi ile sözleşmeli insan çalıştırma gibi liberal sistemin izlerini taşıyan uygulamalar devreye girer. Bu arada aile hekimliği eğitimi, dışarıya bağımlı aşılama dışında koruyucu hekimlik ve basamaklar arası sevk zinciri bir kenara itilir. Tanı ve tedavi harcamaları adeta kışkırtılır, yoksulluk ve stres hastalıkların artmasına zemin hazırlar. Buna rağmen nitelikli olmasa da sağlık hizmetine ve ilaca ulaşmak çok kolay olduğundan, vatandaş hâlâ memnundur.
Sıra bir sonraki aşamaya gelir. 2011 yılında bir dizi kanun hükmünde kararname ile öncelikle kamudan özele hekim geçişine hizmet edecek “Tamgün Yasası” devreye girer. Sağlık harcamalarında özel sektörün aldığı pay misliyle artar. Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısının hukuksal olarak yeniden kurgulanması ile devlet, sağlık alanındaki otoritesini, özel sektör dinamiğine sahip kamu hastaneleri birliklerine bırakır. Birinci basamak dışında devlet kadrosunda kalan, özele geçmeyen sağlık çalışanlarını sözleşmeli yapma fırsatı da kamu-özel ortaklıkları şeklinde, sağlık kurumlarının yeniden yapılanması ile ilgili düzenlemeyle elde edilmiş olur. Böylelikle devlet, sağlık gibi yurttaşlık hakkı olan bir alanı terk etmektedir.
Bu perspektiften bakıldığında şehir hastaneleri ya da sağlık kampusları, kesinlikle vatandaştan yana bir yapılanma değildir. Bu kurumlar bir işletme mantığı ile çalışacaktır. Yapım finansmanı özel, muhtemelen de uluslararası fonlar ile karşılanacak ve tesisler finansörlere 25 yıllık süre ile kullanılabilirlik ilkesine göre kiralanacaktır. İşin ilginç yanı; bu tesisler için söylenenler, sağlık kurumlarından çok, alışveriş merkezlerini anımsatıyor. Bu modelle yapılacak olan hastanelerin ‘beş yıldızlı otel’ ayarında olacağı, şehir hastaneleri kampuslarının içinde ödeme işlemlerini yapacakları banka ATM’lerinin de olacağı söyleniyor. Sunulan hizmetlerin arasında klinik otel, konukevi, anne evi, yürüyen bantlı koridorlar ve helikopter pistlerinin de bulunacağı ifade ediliyor. Hatta farklı dinlere mensup insanlara ibadet alanlarının da sunulacağına vurgu yapılıyor.
Kimler yararlanacak
Peki bu beş yıldızlı hastanelerden kim yararlanacak? Özel sektör, devlet gibi mi? Paran kadar sağlık kuralı işleyecek. Sigortan yoksa yandın. Sigortan yetmez ise tamamlayalım. Öde bakalım primi. Ya da gel sana özel sigorta yapalım. Bu arada sağlık turizmini patlatmayı da unutmayalım. Vatandaş gelmez ise boş ver. Nasıl olsa yabancı müşteri hazır. Doktor çalışmaz ise boş ver. Nasıl olsa ucuza çalışacak yabancı doktor hazır. Peki şehirdeki diğer kamu hastaneleri ne yapacak? Aman batarsa batsınlar. Nasıl olsa yasası var, özel sektöre devrederiz. Peki kamuda direnen sağlık çalışanları ne olacak? Aman ne kadar dayanabilir ki? Ek ödemeleri kesilince sözleşmeli oluverirler. Sosyal Güvenlik Kurumu da ne oluyor? İlaç harcamaları, tetkik harcamaları derken bu kadar borç. Aman hiç düşünmeyin, onu da özelleştirirler, olur biter.
PES 2014 naısl olacak
http://www.youtube.com/watch?v=9TXK1ATi5ZA&feature=player_embedded
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=foGfXQ73jHw
1 saniyede şarj olan batarya
Bir saniyeden daha kısa sürede şarj olan bataryayı ABD’de Illinois Üniversitesi araştırmacıları üretti.
Birkaç milimetre genişliğindeki lityum iyon bataryalarının çığır açması planlanıyor. Mikro-bataryalar mevcut bataryalardan 1000 kat daha hızlı şarj oluyor.
1 saniyede şarj edilebilen bataryaların olabileceği gibi araba aküleri ve akıllı telefon bataryalarınında 1 saniyeden kısa sürede şarj olacağı söylendi. Üstelik bu bataryalar tek kullanımlık olmayacak tekrar tekrar şarj edilebilecek
sulu şarj cihazı yağmurdan birikmiş yerdeki suyla bile çalışıyor. Yani suyun tuzlu tuzsuz olması hiç fark etmiyor nerde bir su görürseniz orada şarja başlayabilirsiniz.
Telefonu şarj edecek kadar elektirik üretiyormu? Diyorsanız hiç merak etmeyin bataryayı full dolduracak kadar elektirik üretiyor.
Şimdi gelelim nasıl elektirik ürettiğine:
MyFC Power Trekk adı verilen şarj cihazı mikro hücre teknolojisini kullanmakta olup, su cihaz içindeki metal diske temas ederek hidrojen gazını ortaya çıkartıyor. Bu hidrojen gazı, oksijen ile bir araya gelerek kimyasal enerjiye dönüşüyor.
Cihaz satışa hazır hale geldiğinde dünya çapında 11 ülkeye dağıtılacak. Fakat cihazın fiyatı biraz tuzlu, 229$ olup her iki şarjda bir hidrojeni ortaya çıkarmak için gerekli olan diski almanız gerekiyor onun fiyatı ise 12 dolar. Anlayacağımız kadarıyla her iki şarjda bir 12 dolar masraf etmemiz gerekiyor. Fiyat ucuzlamadığı sürece yaygınlaşması zor gibi.
iphone hackleme
Geliştirilen iPhone şarj cihazıyla iPhone telefonunuzu kısa sürede hackleyebiliyorlar.
Temmuz ayında yapılması beklenen ‘Bilgi işlem Güvenlik Konferansı’nda’ tanıtılacak olan şarj cihazı insanları hacklemeyi değil ama bunu başarabildiklerini göstermek istiyorlar.
Telefonları şarj cihazlarıyla hacklemeyi şimdilik sadece bilim adamları yapabilmekte. ’Mactans’ adı verilen cihazı üreten bilim insanları kimseyi hacklemeye çalışmıyor fakat başarabildiklerini sergiliyorlar.
Yani bir nevi başka cin fikirli insanların eline koz vererek boy gösterisi yapıyorlar. Eminimki çok yakın zamanda bunu bilim insanları dışındaki kişilerde yapabilecek
iphone ile yapılan inanılmaz şeyler
Bilim insanlarının geliştirdiği bir elektronik devreyi hamamböceğinin antenlerine entegre ederek hamamböceğini kontrol etmeyi başardılar.
Hamamböceğinin antenlerinden sinir sistemlerini kontrol edebilen bilim insanları hamamböceğini yaptıkları iPhone uygulamasından sağa ve sola hareket ettirebiliyorlar. Bilim insanları geliştirmekte oldukları devrenin sinir sistemlerinin kontrolü üzerine gelecek temeli oluşturabileceğini söylüyor.
programsız youtubeden video mp3 indirme
Günümüzde Youtube’da olmayan müzik video nerdeyse yok denecek kadar az ama hağlen müzik, video gibi şeyleri indirmek için program arıyanlar var. Aslında çok basit bir yöntemle mp3 veya mp4 olarak programsız bir şekilde indirme yapabileceksiniz. Nasılmı? İşte böyle;
Müzik (mp3) indirmek için;
youtube-mp3.org/tr - bu siteye Youtube’daki mp3′ünü indireceğiniz videonun linkini koymanız yeterli.
Video (mp4) indirmek için;
Video indirmek için yapmanız gereken Youtube’daki indireceğiniz video sayfasını açıp “www.” urlsinden sonra ss eklemek yani
“www.ssyoutube.com/videourlsi” şeklinde olacak sonra gidecek sayfada Download butonuna tıklayarak videoyu indirebilirsiniz.
21 Haziran 2013 Cuma
güneş yanıklarından nasıl korunulur
Güneş yanıklarının çoğu hafif yanıklardır. Güneş yanıkları vücudunuzda diğer günlük yanıklardan çok daha fazla yer kaplar ve kanser riskini yükseltmesinin yanı sıra çok da eziyetlidir. Güneş kumda %15, karda ise %80 oranında yansımaktadır. Bu nedenden dolayıdır ki koruyucu kremleri hem güneşli yaz günlerinde hem de yazın bulutlu havalarda kullanmak gereklidir. Çünkü bulutlu havalarda bile güneşin ulltraviole ışınlarının %80′i bulutları geçerek bizleri etkilemektedir. Güneş yanıkları için kullanabileceğiniz şifalı bitkiler ve bitkisel ürünler şunlardır;
SİYAH ÇAY : Güneş yanıklarının üzerine soğuk siyah çay sürülebilir. Çayın içerisindeki tannik asit ve teobromin maddelerinin güneş yanıklarına iyi geldiği yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Ayrıca çayın içeriğinde bulunan bir diğer madde olan catechin etken maddesi cilt hasarlarının onarılmasında ve kimyasalların ve radyasyonun neden olabileceği cilt kanserine karşı koruyucu olduğu belirlenmiştir.
ALOE VERA ( sarı sabır ) : Aloe vera yapraklarının içindeki jel güneş yanıklarında tedavi edici olarak kullanılır. Bu jel taze bitkiden elde edilebileceği gibi hazır aloe vera içeren preparatlar da kullanılabilir.
AYNISAFA ÇİÇEĞİ : Aynısafa çiçeğinin yaraları kapatarak yanıkların iyileşmesini hızlandırdığını, güneş yanıklarının ağrılarını hafiflettiğini ve yeni deri hücrelerinin oluşmasını sağladığını belirlenmiştir.
SALATALIK : Soğuk salatalık güneş yanıklarında rahatlamak için kullanılır.
Ayrıca güneş yanıklarının çabuk iyileşmesini istiyorsanız E vitamini içeren kremler kullanmalısınız
20 Haziran 2013 Perşembe
saç dökülmesinin nedenleri
A. Geçici saç dökülmesi ve sebepleri:
Saç kökündeki saçı meydana getiren ve gelişip yaşamasını sağlayan “kılcal” kan damarları, sayacağımız çeşitli sebeplerden birisinin etkisinde kalarak, başın belli bir bölgesinde veya tamamında duraklamaya ve dökülmeye başlar.
Vücuttaki bir olaydan etkilenerek durgunluk devresine giren saç 2-3 ay sonra dökülmeye başlar. Kılcal damarlarıve saç kökünü bu derece etkileyen olay ortadan kalktıktan sonra, saç tekrar yavaş yavaş güçlenerek büyür, dökülme durur.
Buna geçici saç dökülmesi denir.
Sebepleri Şunlardır:
1- Ateşli hastalıklar,
2- Ameliyatlar,
3- Kazalar,
4- Doğum,
5- Zehirlenme veya bazı ilaçların tesiri ile,
6- Bazı kronik hastalıklar:
a) Kanser,
b) Tüberküloz, frengi, sarılık..v.b.,
c) Karaciğer hastaliklari.
7- İç organların hastalıklan
a) Troid bezi hastalıklan,
b) Böbrek hastaliklari vs.
8- Enfeksiyon veya baş cildinin iltihaplanması ile:
a) Çıban,
b) Bazı mantar hastalıklan,
9- Kimyasal bir tahriş,
10- Alerjik bir reaksiyon : mesela boya alerjisi.
11- Stres, aşın yorgunluk uykusuzluk
12- Vitamin – mineral eksikliği
13- Zayıflama için yapılan yanlış rejim
14- Kadınlarda menopoz dönemi,
15- Hormonal bozukluklar.
B. Devamlı saç dökülmesi ve sebepleri:
Bu durumda saçi meydana getiren bölge tamamen tahrip olur ve saç kanalı kapanır.
Sebepleri:
1- Mekanik zedelenme: yaralanma, basinç ve belli bir yönde devamlı çekiliş,
2- Termik zedelenme : yanma,
3- Kimyasal zedelenme : asit tesiri,
4- Aktinik zedelenme : iyonize ışınlannın şiddetli tesiri,
5- Baş cildinde lokal değişikliklere sebep olan hastalıklar (derine işleyen mantar hastaliği, dışa doğru şişen yağ keseleri, kanser, cilt tüberkülozu, liken denilen cilt hastaliği)
Saç dökülmesi sebebiyle meydana gelen kellik daha ziyade erkeklerde görülür. Bunun cinsel hormonlarla yakından ilgisi olduğu, hanımlarda saç dökülmesinin mevcut olmadığını tesbit He daha da kuvvetlenmiştir.
Kadınların ise bu cins kelliğe bünye olarak istidatlan olabilir, fakat kellik çok ender görülür. Bundan da dişilik hormonlarının, erkeklik hormonlanna nazaran daha fazla oluşunun irsi bir saç dökülmesine meydan vermediği anlaşılmaktadir.
Saçın Ağarması
Ani ve şiddetli üzüntü hallerinde saçların bir gecede ağardığı her ne kadar söylenirse de bunun aslı yoktur. Çünkü saça renk veren boya kafa derisinin çukurlarındadır. Saç deriden çıkarken tabii rengini almış olarak çıkar. Bu renk sonradan ve aniden değişmez. Saçlan beyazlaşan yaşlı kimselerin saç diplerindeki saçi boyayan hücreler zamanla çalışmaz hale geldiği için saçlan beyaz çıkmaya başlar
stres erkeklerde saç dökülmesine neden oluyor
İstatistiklere göre ülkemizde her 10 erkekten 4 ü saç dökülmesi sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunun en büyük sebeplerinden biri olarak stres görülmektedir.
Erkeklerde yaygın görülen bu saç dökülmelerini diğer sebepleri; genetik faktörler; yeme bozuklukları ve antidepresan ilaçların kullanımları, bazı kozmetiklerin yanlış kullanımları olarak görülmektedir. Uzmanlar söz konusu saç olunca kullanılan ürünlerin de mümkün olduğunca doğal ve kendini kanıtlamış olmaları gerektiğini vurguluyorlar.
Araştırmalara göre Türkiye’de en yaygın saç dökülmeleri Ege bölgesinde yaşanmaktadır. Uzmanlar bunun nedeninin bu bölgede bakım ürünlerinin daha fazla kullanıldığı olduğunu düşünmektedirler.
elektronik sigararanın zararları nelerdir
Sağlık Bakanlığı, nikotin içeren elektronik sigara ve kartuşların, “bağımlılık yapma riskinin fazla olması ve sigarayı bıraktırıcı çalışmaları engelleyebileceği” gerekçesiyle yasaklanmasına karar verildiğini bildirdi.
Elektronik sigaranın zararları nelerdir?
“Nikotin içeren elektronik sigara ve kartuşların, alım yolu ve dozu dikkate alındığında, yüksek dozda nikotin alınma, dolayısıyla bağımlılık yapma riskinin fazla ve sigarayı bıraktırıcı çalışmaları engelleyici olması nedeniyle Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Danışma Komisyonunca yasaklanmasına karar verilmiştir.”
dişleri koruyan yiyecekler
Dişler insan güzelliğinin en önemli öğelerinden biridir.
İyi bakım yapılmayan dişlerde kısa zamanda çürükler oluşur ve bu da sonra onların kaybıyla sonuçlanır.
Dişleri doğal yollarla korumanın yollarını çok zor değil. Doğal besinleri tüketerek hem sağlıklı dişlere hem de güzel gülüşlere sahip olunabilir.
Kereviz
Kereviz dişleri iki yolla korur. Bu çiğneme gerektiren bir sebzedir. Çiğneme sonucunda tükürük artışı olur ki, bu da çürüklere neden olan bakterileri yok ediyor. Ayrıca kereviz diş ve diş etlerine masaj etkisi de göstererek, diş aralarını temizler.
Peynir
Peynir dişleri çürümekten korur ve yeni çürüklerin oluşmasını engeller. Özellikle tatlı gıdalardan sonra bir dilim peynir yemek önerilir.
Yeşil çay
Yeşil çaydaki katesin maddesi ağızdaki bakterilerin yok edilmesine yardımcı olur ve aynı zamanda kansere karşı savaşta da aktif rol oynuyor. Dolayısıyla yeşil çay ağız kanserinden korur. Aynı zamanda ağızda kötü kokuya neden olan bakterileri de yok ediyor.
Kivi
C vitaminin eksikliği dişleri hasas hale getirir, onları bakterilere karşı daha dayanıksız yapar. Bu durumla karşılaşmamak için yeterince C vitamini alınmalıdır. Bu vitaminin en iyi kaynağı ise kividir.
Yoğurt
Kalsiyumdan bol olan yoğurdun dişlere faydası saymakla bitmez. Kalsiyum diş kaybının önleyen en önemli maddedir.
Maydanoz
Ağız kokusuna yol açabilecek gıdaları tükettikten sonra maydanoz çiğnemek önerilir. Bu ağzınızın daha hoş bir kokuya sahip olmanıza yardımcı olacaktır.
Çilek
Çilek dişlere ve diş etlerine yararlıdır. Diş taşlarından kurtulmak için de doğal bir araçtır. İçerdiği çeşitli asitler diş taşlarını doğal yola eritir ve onların oluşmasına engel olur.
Çerez
Ayçiçeği çekirdeği ve çerezler dişleri bakterilerden koruyan özel tabaka oluşturan yağlar açısından zengindirler. Bu yağlar diş minesini dahada güçlendirir.
Elma
Elmayı kabukları ile yemek bir yandan dişleri güçlendirir, diğer yandan ise dişleri temizler. Elma, havuç gibi meyve ve sebzeyi ısırarak yemek önerilir.
Balık
Balığın içeriğinde bulunan fosfor kemik ve diş sağlığı açısından çok önemlidir. Daha sağlıklı dişler için haftada bir defa balık tüketilmelidir.
erkeklerde kısırlık tedavisi
Tıpta infertilite olarak bilinen kısırlık sorunu, eşlerin korunmadan düzenli bir şekilde cinsel birlikteliğe girmelerin karşın bebek sahibi olamamaları anlamına gelir. Kısırlık sorunu hem erkek hem de kadında olabilen ve birçok değişik sebebi olan bir rahatsızlıktır.
Erkeklerde düzensiz yaşam, yüksek oranda alkol kullanımı gibi yaşam standartlarında düşmeye yol açan faktörler ve vücut geliştirmek için kullanılmakta olan sperm kalitesinin bozulmasına sebep olan bazı ilaçlar kısırlığa yol açabilir.
Erkeklerde Kısırlık Nedenleri
Erkeklerde oluşan kısırlık sorunu birçok sebebe bağlı olarak gelişebilir. Özellikle son dönemlerde, modern yaşam nedeniyle oluşan sperm azlığı, sperm hareketsizliği veya spermde şekil bozulması erkeklerde kısırlığa sebep olan durumlardır.
Azospermi ( mideni sperm olmaması), erkeklerde azda olsa karşılaşılan bir kısırlık sebebidir. Spermde yapısal bir bozukluk olmamasına karşın, spermi taşımakta olan kanal ve organa ait problemler, hormonsal bozulma, meninin idrar torbasına gitmesi gibi boşalma sorunları da çocuk sahibi olmanın önüne geçer.
Fazla miktarda uyuşturucu ve alkol kullanmanın sperm sayısında ve kalitesinde bozulmaya sebep olur. Kanser tedavisinde tercih edilen ilaçlar, spor yapmakta olan insanların kullanmış olduklar androjenler sperm kalitesinin düşmesine yol açabilir.
Kabakulak orşiti ismi verilen testis iltihaplanması, bir takım sistemik rahatsızlıklar ve fazla şişmanlık ( obezite ) durumu kısırlık sebepleri arasında gösterilir.
Erkeklerde Kısırlık Tanısı
Erkeklerde kısırlığın nedenini bulmak için öncelikle sperm analizinin yapılması gerekir. Sernen analizi olarak da bilinen bu analizde önce 2-3 gün cinsel perhiz uygulanmaktadır. Erkek bu süreç içerisinde cinsel beraberliğe giremez. Perhizden sonra spermde yoğunluk, şekil, hacim ve hareketlilik gibi durumlara bakılır.
Menisinde hiçbir şekilde sperm bulunmayan, yani Azospermi bulunan erkeklere testiküler biyopsi işlemi uygulanır. Bu teknikte, testiste sperm var mı yok mu anlayabilmek için doku parçası alınır ve mikroskopla sperm aranmaktadır.
Erkeklerde Kısırlık Tedavisi
Erkeklerde kısırlığın tedavi edilebilmesi için aşamalar vardır. Başlangıç aşamasında basit ve nedene bağlık tedaviler uygulanır. Sorunu tam anlamıyla yok etmek için eşlerin evinde gebeliği oluşturmak için ilaç tedavisi, mikro cerrahi ve endoskopi yapılır.
Kesin tedavi oluşmasa bile erkeğin bu tedavilerle birlikte sorununun kısmen düzelmesi sağlanmaktadır. Bununla birlikte bu tedavi ile üreme tekniklerinde yüksek başarı elde edilir. Uygun olan eşler kocasının laboratuarda yapılan spermlerini jinekolog tarafından eşe verilmesi yönteminden yararlanabilirken durumu daha ağır olan kişilere mikroenjeksiyon-tüp bebek uygulaması son çare olarak ortaya çıkar.
Mikro cerrahi işleminde uygun insanlarda fayda ihtimali % 80’dir ve gebelik % 40’a ulaşabilir. Aşılama yönteminde ise deneme başına % 20, tüp bebekte % 25 gebelik sağlanmaktadır.
prostat büyümesi nedir
Prostat bezinin büyüyüp idrar yolunu sıkıştırması durumuna iyi huylu kanser olmayan prostat hipertrofisi adı verilir. Hiperplazi, herhangi bir dokunun büyümesine verilen isimdir.
30 Yaşın ardından görülür ve 60 ve civarı yaşlarda bulunan erkeklerin hemen hemen yarısında prostat büyümesi görülebilmektedir. Bu nedenle yaşlanmış erkeklerin kaderi olarak görülen bir rahatsızlıktır. Prostat, erkeklerde idrar yolu civarında yer alan bir tür bezdir. Üriner sistemin önemli bir parçası olan bir organdır. Böbreklerden gelen idrar mesanede birikir ve idrar sırasında mesane kasılır ve idrar, üretra ismi verilen idrar kanalıyla penis ucuna gelir, oradan dışarıya atılır. Bu ileten yol üretra, prostat bezini içerisinden geçer. Prostat bezi büyüdüyse idrar yolu sıkışır, tıkanır ve idrar ile alakalı birçok şikâyetler meydana gelir.
Prostat Büyümesi Belirtileri
İdrar yolunun tıkanmasına bağlı olarak en fazla ortaya çıkan belirtiler şöyledir;
1- Sürekli idrara çıkma
2- Gece idrara kalkma
3- İdrarın ardından mesanenin tam boşalmaması durumu
4- Zorlanarak idrar yapma
5- Kesintili idrar yapma
6- İdrarın akış gücünün azalması
Prostat Neden Büyür
Prostatın neden büyüdüğü ile ilgili bir bilgi yoktur. Fakat yaşlanmanın ve erkeklik hormonlarının prostat büyümesinde etkili olduğu kabul görür.
Prostat Büyümesi Neden Tedavi Edilmesi Gerekir
Prostat büyümesinin tedavisi yapılmazsa tekrarlamakta olan idrar yolu enfeksiyonlarına, mesane taşlarına ve böbrek yetmezliğine sebep olabilir.
Prostat Büyümesi Tedavisi
Prostat büyümesinde her yaş grubu için değişik yaklaşım vardır. Cerrahi tedaviyle ilaç tedavisi olmak üzere 2 tür tedavi vardır.
Cerrahi tedavi içinde günümüzde en fazla kullanılan yol transüretral prostatektomi’dir. Anesteziyle uygulanan, üretradan bir cihaz ile girilip prostat bezinin yapmış olduğu tıkanıklık önlenir. Zararlı tarafı ise, TURP’UN ardından az ihtimal ile empotans ya da ejakülasyon kaybı olabilir. Diğer cerrahi tedavi yolları ise açık ameliyat ya da lazerdir.
İlaç ile tedavi, üretrayı genişleten bir takım ilaçlar ile hormonlara etki yapan ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar nadir olarak tansiyon düşmesine ve baş ağrısına sebep olabilir.
Prostat büyümesi teşhisini doktorun koyması gerekir. Prostat büyümesi rektal parmak muayenesi yöntemiyle kontrol edilir ve idrar iltihap testi yapılıp teşhis konmaktadır
prostattan korunma yolları
1- Kaliteli ve düzenli uyku
2- Günde 1 porsiyon etle beraber kesinlikle en az 6-7 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir.
3- Beslenmede yenilecek ete karar verme aşamasında öncelik sırası balık, hindi ve tavuk olmalıdır. Kırmızı et bu sıralamanın sonunda yer almalıdır. Haftada 1 defa kırmızı et tüketilebilir.
4- Günde en az bir tabak yoğurt tüketilmelidir.
5- Kabız olmamaya ve kabız yapan yiyecekleri yememeye dikkat edin.
6- Kabızlık problemi söz konusu ise bunun için kesinlikle beslenmeye dikkat etmek gerekir. Kabız olunan dönemlerde acı tüketimi azaltılmalıdır. Sıvı yiyeceklerin alımı artırılmalıdır.
7- Kilo ve boy oranına dikkat edilmesi gerekir. Fazla kilolar bir tek kanser riskini artırmaz, hayat kalitesini de düşürür.
8- Şeker-tuz, katı yağ ve beyaz undan uzak durulmalıdır.
9- Katkı maddesi fazla olan sosis, salam ve sucuk gibi ürünlerin az tüketilmesi gerekir.
10- Haftada en az 2 defa ıspanak, kırmızıturp ve semizotu gibi sebzeler alınmalıdır.
11- Maydanoz sofralardan eksik edilmemelidir.
12- Sebze tüketiminde öncelik brokoli, beyaz lahana, semizotu, kereviz, karnabahar ve enginar olmalıdır.
erkeklerde sertleşme sorunu
1- Uykuya dikkat edilmelidir. Peniste yer alan dokular uyku esnasında kan ile dolar ve yenilenir. Altı saatten az uyunursa, seneler sonra sertleşme problemiyle karşı karşıya kalınma ihtimali artar. Erken yatmak beyin sağlığı ve cinsel sağlık için büyük önem taşır.
2- Alkol tüketiminin azaltılması gerekir. Düzenli olarak alkol almak sertleşme problemine yol açtığı herkes tarafından bilinir. Tamamen bırakılamıyorsa bile haftada 3’ten fazla çok miktarda alınması önerilmez.
3- Bazı ilaçların yan etkisi vardır. Sağlık problemleri için ilaç alınmalı ancak anti-depresan ve tansiyon ilaçları sertleşme problemine yol açabilir. Bununla birlikte bazı uyku ve soğuk algınlığı gibi ilaçlar penis üstünde istenilmeyen etkilere yol açabilir.
4- Fazla kilolardan kurtulmak gerekir. Göbek varsa ve bel civarı 105 cm’den fazla ise dikkat etmek gerekir. İlerleyen yaşlarda sertleşme problemiyle karşılaşmamak için genç yaşta kilo almayın.
5- Sigaranın kesinlikle bırakılması gerekir. Sigara bir tek akciğer kanseri türünde ölümcül rahatsızlıklara sebep olmuyor, cinsel yaşamı da sonlandırıyor. Bütün tütün ürünleri penis dokusu ve damarlara zarar verir, penisin ufalmasına yol açar. Aynı sebepten dolayı penis gerilemez. Sigara bırakıldığı zaman sertleşme problemi sona erer.
6- Sertleşme problemlerinden birisi de testosteron azlığıdır. İlaç alınması haricinden testosteron seviyesini artırmanın diğer bir yolu egzersizden geçer. Özellikle ağırlık çalışmak testosteron oranını ve bununla beraber sertleşme problemini yol eder.
7- Kasık civarına özel egzersizler uygulayarak sertleşme problemi yok edilebilir. Tuvalette idrar tutarak kendinizi sıkın, 3 saniye kendinizi sıkar pozisyonda kalın. Bu egzersiz gün içerisinde sürekli yapılabilir
AIDS nedir nasıl bulaşır
Türkçe anlamı edinsel bağışıklık yetmezliği sendromu olan AİDS, HIV isminde bir mikrobun sebep olduğu, kan yolu ile ve cinsel beraberlik esnasında bulaşan bir rahatsızlıktır. Bu virüs, vücuda girdiği zaman rahatsızlığa karşı direnç gösterilmeyi sağlayan bağışıklık sistemini öldürür. Bu şekilde başka rahatsızlıklara yakalanma ihtimali daha kolay olur ve en basit soğuk algınlığına dahi direnç gösterilemez. Hem erkek hem de kadında görülebilen AİDS, her yaşta meydana gelebilir.
Ancak bu virüs, vücuda girdiği zaman hemen hastalık görülmez. Bununla birlikte bu virüsün vücutta yer aldığını gösteren herhangi bir şikâyet ya da belirti de yoktur. Fakat yapılan kan testleri ile sonucu anlaşılabilir. Ortalama 10-12 sene sonra belirtiler ortaya çıkmaya başlar. Bu döneme kadar insan, mikrobu başka insanlara bulaştırabilir. Ayrıca bilinmesi gereken diğer bir konu ise AİDS hastaları için ölüm ihtimali yüksektir.
İlk olarak Amerika’da meydana gelen bu rahatsızlık, Türkiye’de 1985 senesinden sonra görülmeye başlandı. Türkiye’de, sağlık bakanlığı verisine göre 1300 civarında hasta olduğu saptanmıştır. En fazla İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa ve Antalya gibi turistik yerlerde görülüyor. Bunun en büyük nedeni ise korunmasız yapılan cinsel beraberliklerdir. Rahatsızlığa yakalananların ortalama 3/1’i kadınlardır. Türkiye heteroseksüel erkeklerde fazla görülse bile homoseksüel ve biseksuel erkekler, madde bağımlıları ve hemofili hastalarında oldukça fazla rastlanır. Bir grup AİDS hastasında ise sebep tam olarak bilinmemektedir.
AİDS Nasıl Bulaşır?
AİDS’in 3 ana bulaşma yolu vardır. Bunlar;
1- Kanında bu virüsü taşımakta olan bir insan ile normal ya da farklı cinsel beraberliğe girme sonucunda, özellikle korunmasız gerçekleştirilen cinsel ilişki ile HIV virüsü sağlıklı insana bulaşabilir.
2- Gebe ve HIV virüsü taşımakta olan anneden bebeğe, hamilelikte ya da doğumda bulaşabilmektedir.
3- AİDS’li ya da HIV virüsü taşımakta olan insanların kanlarına temas etme ya da organ nakli ile rahatsızlık ya da virüs bulaşabilmektedir.
AİDS Belirtileri Nelerdir
AİDS’in virüs bulaşmasından sonra ortalama 10 sene sonra ortaya çıktığını belirtmiştik. Vücuda girmiş olan virüs, kan hücresine zarar verir ve yok olmasına sebep olur. Bu hücreler yol olduğu zaman vücudun savunma mekanizması git gide azalır ve rahatsızlığa yakalanma ihtimali fazla artış gösterir.
Ateş yükselmesi, kilo kaybı ve iştahsızlık, vücudun bazı kısımlarında meydana gelen uçuk ya da yaralar, akciğer rahatsızlıkları, gece terlemesi, ishal ve öksürme gibi sorunlar görülür. Lenf bezlerinde büyüme olur. Bunların tamamının olmasına gerek yoktur. Birkaç tanesinin olası rahatsızlığın düşünülebilmesi için yeterlidir.
AİDS Tanısı Nasıl Konur
Vücutta eğer enfeksiyon söz konusu ise, ELİSA testi virüsün olup olmadığını tespit edebilmek için en etkili olan yöntemdir. Bu test ile virüsün varlığı bulunduysa başka testler de yapılması gerekmektedir. Yalnız başına yeterli olmaz. Kesin bir tanı konması için anti-hiv testleri yapılması gerekir. Bununla birlikte ELİSA testi negatif çıksa dahi 6 ay sonra tekrar yaptırılması gerekmektedir.
AİDS Nasıl Tedavi Edilir
Tıptaki gelişmeler günümüzde ne kadar gelişme gösterse bile, AİDS’in henüz bir tedavisi bulunamamıştır. Günümüzde insanları bu virüsten koruyabilen bir aşı da geliştirilememiştir. Ancak birkaç tane ilacın birlikte kullanılması hastanın az da olsa uzun ve rahat bir hayat sürdürmesine yardım eder. Yaşam boyu tedavi gereği vardır ve hastanın dikkatli bir biçimde hayatına devam etmesi gerekir.
AİDSTEN Korunma Yolları Nelerdir
Cinsel beraberlik esnasında kesinlikle korunmak gerekir. Her insanın bu rahatsızlığa yakalanabileceği için kesinlikle koruyucu kılıf kullanılmalıdır. Her ne kadar buna önem göstermiyor olunsa bile prezervatif kullanmak büyük önem taşır. Güvenli bir cinsel hayatın gereklerine uyulması gerekir. Bunun için doktordan daha fazla bilgi alınabilir.
Diğer bulaşma yolu kan nakli olduğu için AİDS testi yapılmayan kan kesinlikle kullanılmaması gerekir. Böyle bir durumda sağlık personeline de büyük görevler düşer. Kullanılan ve sterilize edilen cerrahi aletler, şırıngalar ve jiletler kesinlikle kullanılmaması gerekir.
bel fıtığı korunma yolları
1- Kişi öncelikle eğik durmamaya gayret etmelidir. Vücut eğit durduğunda, dik durmaya göre, omuriliğe daha çok yük gider.
2- Yerden bir nesne alınacağı zaman belden eğilmek yanlış bir harekettir. Dizleri kırarak maddeyi almak gerekir. Diz kırmak çömelmek anlamına gelir. Çömelerek nesneyi almak bele giden yükü ciddi oranda azaltır.
3- Otururken eğik durmamaya özen gösterilmelidir. Otururken bele giden yük ayakta durulurken bele gelen yükten daha çoktur.
en pahalı 10 tedavi
1. Ruh sağlığı bozuklukları
Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 142,2 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı ise yüzde 6. Alzheimer ve Parkinson hastalığı, depresyon, bunalım ve şizofreni gibi hastalıklar ruh sağlığı bozuklukları arasında yer alıyor. Psikiyatrik bozukluklar için maliyet artışı, faydası sınırlı olmasına rağmen yeni çıkan pahalı ilaçlar ile yükseliyor.
2. Kalp hastalıkları
Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 123,1 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 5. Kalp krizleri halen ülkelerin bir numaralı ölüm nedeni. Ancak, bu hastalığın masrafları düşen bir ortalamada ilerliyor. Çünkü, daha az insan sigara içiyor. Sigara kalp krizi için büyük bir risk faktörü. Kolesterol düşürücü ilaçlar da kalp krizlerini önleyebilir.
3. Travma
Bu hastalığın tedavisine yaklaşık 100,2 milyar dolar harcanıyor. Arabalar artık daha güvenli olmasına rağmen, travma maliyetleri artmaya devam ediyor. Çünkü, her vakayı tedavi etmek için daha fazla para gerekiyor. Bilgisayarlı tomografi taramaları ve diğer teşhis amaçlı testler çok fazla paraya mal oluyor.
4. Kanser
Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 99,4 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 7. 1996 yılından 2005 yılına kadar tüm tıp maliyetlerinin artmasıyla tüm kanser tedavilerinin maliyeti de artış gösterdi. Ancak, kolon, göğüs ve prostat kanserlerinin tedavi maliyetleri iki haneli oranlarda arttı.
5. Göğüs hastalıkları
Bu hastalığın tedavisine harcanan miktar 64,6 milyar dolar iken, yıllık artan harcama oranı yüzde 6. Akciğer hastalıklarının bu kategorisinde astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) bulunuyor. KOAH'ın maliyetleri, sigara içme oranlarında azalma ve birkaç iyi tedavinin varlığından dolayı yavaş yavaş artıyor.
6. Hipertansiyon
Hükümet bu hastalığın tedavisine yaklaşık 50,2 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 9. Yüksek kan basıncı üzerindeki maliyetler sürekli yukarı doğru tırmanıyor. Çünkü, doktorlar hastaları çoklu ilaçlarla daha saldırganca tedavi ediyor. Bu zaman periyodu boyunca, Norvacs gibi popüler birçok pahalı markalı kan basıncı ilacı bulunuyor. Eğer doktorlar, daha ucuz muadil ilaçlara geçerse, bu maliyetler gelecekte düşebilir.
7. Osteoartrit
Hükümet, bu hastalığın tedavisine yaklaşık 48 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 8. Kambur bel çizgisi artritlerin niçin maliyetinin arttığının bir sebebi olabilir. Obezite de artritler için büyük bir risk faktörü. Vioxx ve Celebrex gibi pahalı ilaçların ise 2000 yıllarında tedaviye eklenmesiyle masraflar daha da arttı. Vioxx isimli ilaç, 2004 yılında kalp krizi riskini artırdığına dair bağlantı ortaya çıkınca piyasadan toplatıldı. Pfizer tarafından satılan Celebrex ise toplatılan ilaç kadar popüler değil.
8. Sırt problemleri
Hükümet sırt problemlerinin tedavisine yaklaşık 40,1 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 9. Maliyetin büyük çoğunluğunu omurilik ameliyatları oluşturuyor. Bir nedeni ise sırt ameliyatlarının giderek daha karmaşık ve pahalı olması. Sırt ağrısını tedavi etmek için narkotik ilaçlar daha fazla popüler oluyor. American Medical Association dergisinde yayınlanan bir çalışma, tüm harcamaların insanların daha iyi hissetmesine yardımcı olmadığını göstermiş.
9. Böbrek hastalığı
Hükümetin böbrek hastalığının tedavisi için ödediği miktar ise yaklaşık 35,9 milyar dolar. Yıllık artan harcama oranı yüzde 13. Diyalizin icadı böbrek yetmezliği tedavisinin biçimini değiştirdi. Böbrek hastalığı için diğer pahalı tedavi ise eritropoietin hormonu (EPO), böbrek hastalarındaki kansızlığın tedavisi için Amgen firması tarafından geliştirilmiş bir ilaçtır.
10. Şeker hastalığı
Hükümet, şeker hastalığının tedavisine yılda yaklaşık 35,8 milyar dolar harcıyor. Yıllık artan harcama oranı yüzde 8 civarında. Yaklaşık 24 milyon Amerikalı şeker hastası varken, Türkiye'de ise bu rakam tahminen 3 milyon 200 bin. Ancak, bu sayı obezitenin yayılmasıyla her geçen yıl daha da artıyor. Maliyetlerin daha yüksek olmamasının nedeni ise şeker hastalığı ölümlerinin birçoğunun kalp hastalığından kaynaklanıyor olması. Bunun maliyeti de ayrı olarak değerlendiriliyor
diyete başlamadan yapılması gerekenler
Toplum içerisinde az yemek kilo vermeyle eş değer görülüyor. Ancak bu tamamen yanlış bilgi içeriyor. Gıda kısıtlaması yapmak metobolizmayı yavaşlatır. Bu sebeple zayıflama icin kilo vermek daha da zor bir hale gelir. Sağlıklı bir şekilde kilo vermek istiyorsanız; günlük kalori alımını azaltmalı, günlük enerji kullanımı arttırmalısınız.
Sürekli kilo alan bir bünyeye sahipseniz, diyete başlamadan önce kilonuzu sabit tutmaya çalışın. Eğer kilonuzu bir kaç ay sabit tutmayı başarabilirseniz diyete başlamanız daha uygun olacaktır. Diyete başlanılan ilk haftalarda vücut çok hızlı su kaybeder. Buna bağlı olarak hızla kilo verilir. Diğer haftalarda bu oran yavaşlayacağı için umut yitirmenize neden olmasın.
Diyet yaparken öğünlere dikkat etmelisiniz. Üç ana ve 3 ara öğün yemelisiniz. Yukarıda bahsettiğimiz gibi az yemek çözüm değildir. Aksi durumlar işinizi zorlaştıracaktır. Metebolizmayı yavaşlatacatır.
Sağlıklı diyet de hafta da sadece bir kilo vermek kâfidir. Hemen incecik olmayı hayal etmeyin.Unutmayın ki hızla verilen kilolar hızla geri alınır.
fazla çayın zararları
Bilimadamları, 37 yıl boyunca katılımcılardan çay, kahve, alkol ve sigara alışkanlıklarıyla ilgili anketi doldurmalarını istedi ve dönem dönem bu kişileri kanser testine tabi tuttu.
Araştırmacılar, günde 7 fincandan fazla çay içen erkeklerde prostat kanseri riskinin yüzde 50 arttığını gördü.
Ayrıca günde 3 çay bardağından fazla çay içmek kişide uykusuzluğa,sinire ve kansızlığa yol açabiliyor
Bu yazı www.saglik-hastalik.orgdan çalınmıştır http://bitkisaglik.blogspot.com/2012/06/fazla-cay-icmenin-zararlar.html#ixzz2WpOQVzPI
türkler neden şişman
1- Türk halkındaki en büyük problem hareketsizlik! Spor yapan küçük bir kitle var ama genel olarak çocukluktan itibaren aktif değiliz.
2- Türk halkımaalesef çok fazla ekmek, tatlı ve unlu gıdalar tüketiyor.
3- Özellikle gençlerimiz fast-food kültürüyle yetiştiriliyor, hamburger, pizza, tost, sandviç, cips gibi yiyeceklerle ve kola, buzlu çay ya da gazoz gibi içeceklerle karın doyurmaya çalışıyor.
4- Ayrıca halkımızın büyük bir kısmı sağlıklı sanarak her gün neredeyse 2-3 kg tazemeyve yiyor. Ama kuruyemişten kilo aldırır diye uzak duruyor!
KURUYEMİŞ ÇİĞ YENMELİ
5- Kuruyemiş tüketenler de, çiğ yemek yerine kavrulmuş ve tuzlanmış şekilde yiyerek büyük hata yapıyor! Kuruyemişler kabuğundan kırılıp çiğ olarak tüketilmelidir. Kavurarak ve tuzlayarak yemek son derece sağlıksız bir beslenme tarzıdır.
6- Türk halkı kendi mutfağı ile değil, yabancı mutfaklarla yani tercüme diyetlerle zayıflamaya çalışıyor! Az az, sık sık yiyerek zayıflamaya çalışıyor, oysa sık sık yemek, sürekli ensülin hormonu salgılanmasına sebep oluyor ve farkında olmadan yağları eriten leptin hormonunun salgılanmasına engel olunuyor!
7- Türk halkı yalnızca kalori hesabına takılıyor, yiyeceklerin ne glisemik indeksine ne protein içeriğine ne de sağlıklı yağ içeriğine bakıyor!
8- Proteinler, saçlarımızın, tırnaklarımızın, cildimizin, bağışıklık sistemimizin, tüm organlarımızın ve hayati önemi olan hormonlarımızın temelinimeydana getirirler... Doğal olan temel proteinleri tüketmedikçe de kilo veremeyiz!
SAĞLIKLI YAĞ KULLANIN
9- Halkımızın yaptığı bir diğer yanlış da sağlıklı yağlarla sağlıksız yağları yani trans yağları aynı kefeye koymak! Fazla kilo problemi olup zayıflamaya çalışanlar ve kilolarını korumak isteyenlerin, doğal tereyağı, soğuk sızma zeytinyağı ve temel olan Omega-3, Omega- 6 gibi yağları doğal şekilleriylemutlaka vücutlarına almaları gerekmektedir. Omega-3 ve Omega-6 yağlarına bilimsel olarak temel yağlar diyoruz. Çünkü insan vücudu bu yağları üretemiyor ve bu yağların dış destek olarakmutlaka alınması gerekiyor.Motorumuzun yağ değiştirme zamanı gelmiştir! Vücudumuza sağlıklı yağ girmediği sürece, birikmiş zararlı yağlarımızdan kurtulamayız!
10- Kilo vermenin zorlaşmasının, ne yapılırsa yapılsın kilo verilememesinin (ve birçok dejeneratif hastalığın) asıl nedeni, vücut ve organizmanın hücre ve hücre zarlarında, Omega-3 ve Omega-6 gibi temel yağların ve fosfolipitlerin yani ‘lipitlerin’ eksik olmasıdır. Bu, bilimsel olarak gösterilmiştir. Bu nedenle, ‘yağlı’ olduğu gerekçesiyle zeytin ve kuruyemişlerden korkmak veya zeytin ve kuruyemişi azmiktarda yemek doğru değildir!
D vitamini eksikliği kilo vermeyi engeller
D vitamini eksikliği de kilo vermeyi engeller! D vitamininin iki ana kaynağı bulunmaktadır: Birincisi, güneşin UVB ışınları etkisiyle derimizde üretilmektedir. İkincisi, gıdalarla alınabilmektedir. En önemli besin kaynağı balık ve organ etleri dediğimiz, yürek ve karaciğerdir.
Günde 2.5 litre su içmezseniz kilo veremezsiniz
Ayrıca 24 saat içinde yeterli su içmediğimiz zaman da kilo veremiyoruz. Her gün 2-2.5 litre kadar saf su içme alışkanlığını edinmemiz gerekiyor. Gün içinde azar azar, yudum yudum içerek bu alışkanlığı edinmemiz son derece önemlidir. İdrar rengimizin açık sarı olmasına dikkat etmeliyiz.
Aşırı sinir ve stresin nedeni demir eksikliği
Vücutta demir eksikliği varsa yine kilo verilemez! Aslında başta sinir ve stres olmak üzere birçok sıkıntının sebebi, demir eksikliğidir! Tabii bu eksiklik, dolaylı olarak kilo alımına sebep olur ve hormonların olumsuz etkilenmesi sebebiyle de kilo verme sürecini olumsuz etkiler.
Spor yapanlar mutlaka bunları tüketmeli
Günlük demir gereksinimi ağır spor yapanlarda, düzenli egzersiz yapanlarda, bebeklik, gebelik, emzirme, âdet (regl), ergenlik ve ağır hastalık dönemlerinde kişinin yaşına ve yaşam biçimine göre değişir. Karaciğer, yürek, dalak gibi sakatatlar, kırmızı et, baklagiller, kuru üzüm ve yumurta sarısı demir açısından zengin gıdalardır. Ceviz, fındık, fıstık, badem gibi kuruyemişlerin ve kuru fasulye, mercimek gibi baklagillerin 100 gramında (ince belli çay bardağı kadar) 3.70 mg demir bulunur. Bu nedenle bize ilkokulda “Fındık fıstık çıtır çıtır, hem kan yapar hem ısıtır” diye öğretmişlerdi. Demir eksikliği saptanmış olan kişilerin bir hekim gözetimi altında tedavi olmaları gerekir.
YOĞURTLU SEMİZOTU SALATASI
İlkbaharda yapılabilir.
Malzemeler 500 gr yabani semizotu (pirpirim) 2 su bardağı süzme yoğurt 1 limonun suyu Yarım çay bardağı sızma zeytinyağı Kristal kayatuzu, pul biber (ağız tadına göre)
Hazırlanışı
Semizotlarını güzelce temizleyin, sirkeli suda bekletin ve durulayın (küçük siyah tohumları varsa atmayın). Semizotu yapraklarını, dallarından yaprak yaprak ayırın. Dal kısımlarını da ince ince doğrayın ve bir salata kâsesine koyun. Ayrı bir kâsede yoğurt, limon suyu, zeytinyağı ve tuzu karıştırıp çırpın ve semizotlarının üzerine ilave edip karıştırın. Arzuya göre üzerine pul biber serpip servis edin.
Not: Aynı uygulamayı ıspanakla da yapabilirsiniz
‘Çok yavaş kilo veriyorum’ diyende gizli alerji olabilir
Kilo verebilmek için, doğal tereyağı, soğuk sızma zeytinyağı ve temel olan Omega-3, Omega-6 gibi yağların doğal şekilleriyle mutlaka vücuda girmesi gerekmektedir. Kilo vermenin zorlaşmasının, ne yapılırsa yapılsın kilo verilememesinin (ve birçok dejeneratif hastalığın) asıl nedeni, vücut ve organizmanın hücre ve hücre zarlarında, Omega-3 gibi temel yağların ve fosfolipitlerin yani ‘lipitlerin’ eksik olması ve bunun aksine Omega-6 yağlarının da aşırı miktarda bulunmasıdır. Yani Omega-3 ve 6 dengesinin Omega-6 lehine bozulmuş olmasıdır.
“Ne yaparsam yapayım kilo veremiyorum” ya da “Çok yavaş kilo veriyorum” diyenlerin gizli alerjileri ve bilinmeyen değişik sağlık sorunları, hormonal dengesizlikleri olabilir. Organizmada herhangi gizli bir alerji varsa ya da yeni başlamaktaysa, alerji sebebi olan en ufak bir madde bile o alerjiyi tetikleyebiliyor. Örneğin, yiyeceklerden faydalı diye severek aşırı miktarda tükettiğimiz maydanoz, domates, kivi ve C vitamini de zaman zaman mevcut olan gizli alerjileri tetikleyebiliyor.
Karatay Diyeti kitabındaki sağlıklı beslenme ve yaşam biçimi önerilerini uygulayanlar eğer kilo veremiyorlarsa ya da çok yavaş kilo verme sorunu yaşıyorlarsa bu noktaları göz önünde bulundurmaları gerekir! Eğer alerji veya entolerans gelişmiş olan gıda, kişinin çok sevdiği sağlıklı bir yiyecekse ömür boyu hayatından çıkarması gerekmez. Gıda alerjisi, tespiti ve çözüm yolları konusunda daha geniş bilgiyi Karatay Diyeti’yle Yaşam Boyu Sağlık kitabımda bulabilirsiniz.
Cildi nemlendirmek için krem yerine saf zeytinyağı kullanın
Cilt kanserine neden olduğu gerekçesiyle, maalesef güneş ışınlarından kaçınılması ve koruyucu kremler kullanılması önerilmektedir. Oysa D vitamini bağışıklık sistemini güçlendiren son derece önemli bir vitamindir. Koruyucu krem ve losyonlar kullanılması, D vitamini eksikliğine neden olmaktadır. Önemli olan güneşin altında kalınacak süreye dikkat etmek, saatler boyu güneşin cildimizi yakması için çaba sarf etmemek ve güneş yanığı oluşmamasına özen göstermektir. Güneş ışınlarının yoğun olduğu yaz aylarında, gün içinde aralıklı zaman dilimlerinde, cildimizi saf zeytinyağı ile nemlendirerek ‘yanmaya maruz kalmayacak süre’ güneş banyosu yapmak, güneşten faydalanmanın en sağlıklı yoludur.
Yaz ya da kış aylarında normal şartlarda kanda D vitamini düzeyinin en az, 50 ng/ml’nin üstünde olması gerekir. Kanser hastalarında ise en az 70 ng/ml olması önerilmektedir. Son yıllarda yapılan birçok bilimsel araştırma, D vitamininin kemik yapısı dışında da önemli görevleri olduğunu ortaya çıkarmıştır
Göbek yağlarını yakmanın en iyi yolu yürüyüş ve yüzme
Düzenli ve sürekli olarak yapılan yürüyüşler, ensülin ve leptin direncini kırar ve gelişmesini önler. Her gün ve hayat boyu yapılmalıdır. Burada dikkat edeceğimiz nokta, herhangi bir egzersiz programına başlarken aktivite süresini birdenbire değil de yavaş yavaş artırmaktır. Örnek olarak, yürüyüşümüze bir hafta içinde en az 3-4 kez muntazam bir şekilde 15-20 dakika ile başlayıp, her hafta kendi enerji düzeyimize ve yorgunluk hissetmediğimiz süreye göre 5-10 dakika artırabiliriz. Karaciğer ve böbreküstü bezimiz kendini toparladıkça ve göbek yağlarımız yumuşamaya başladıkça daha rahat ve uzun yürüyüşler yapabildiğimizi göreceğiz. Uykularımız da düzene girecek ve deliksiz bir uyku ile rahat bir gece geçireceğiz.
Ne yaparlarsa yapsınlar kilo vermekte zorlanan kişilerin uyguladıkları fiziksel aktivite etkisiz ve yetersiz olabilir. Örneğin, 20-30 dakika yürüyüş süresini 50-60 dakikaya çıkarmaları gerekebilir. Kilo vermek isteyenlerde karaciğer ve pankreas yağlanması bulunmaktadır. Yani ensülin direnci gelişmiş demektir. Bu konuda yapılmış yeni ve önemli bir çalışma American Journal of Physiology’de yayımlandı. Göbek yağlarını yani iç organların yağlarını en iyi yakma yolunun, en fazla adaleye sahip olan kalça ve bacaklarımızın yürüyüş, yüzme vb ile çalıştırılması olduğu açıklandı.
Bu yazı www.saglik-hastalik.orgdan çalınmıştır http://bitkisaglik.blogspot.com/2012/06/turkler-neden-kilo-alyorneden.html#ixzz2WpOHNuk2
kırmızı etin zararları
Kırmızı et fazla yiyenlerde kalp hastalığı ve kalınbağırsak kanseri daha sık görülür. Bunun nedeni kırmızı ette bulunan doymuş yağ nedeniyle kolesterolün artmasının damar sertliği yapması ve etin yüksek ateş ve kızgın kömürde kızartılması sonucu içindeki proteinlerin kanser yapıcı hale gelmesidir. Yine kırmızı etle yapılan sucuk, sosis ve salamın içinde bulunan nitrit de kolon kanserine neden olur.
Kırmızı etin yenmesi tamamen zararlı değildir. Haftada bir kez mutlaka yenmeli. Ancak yağları atıldıktan sonra haşlama veya fırında pişirilerek yenmelidir. Kolesterol korkusu nedeniyle hiç kırmızı et yemeyen kişilerde bu defa demir eksikliğine bağlı kansızlık ortaya çıkmaktadır.
Et yemeği yerken yanında pirinç pilavı veya patates kızartması değil, bulgur pilavı, sebze ve salata yenmelidir.
Kebap yaparken de etin yağlarını tamamen temizlemek, pişirirken de eti yakmamak gerekir. Ateş veya alevle etin temas etmesi zararlıdır. Pişirirken yanmış veya kapkara kalmış et veya döner yemeyiniz. Kebap veya dönerin üzerine tereyağı ilave etmenin de sağlığınız açısından zararlı olduğunu unutmayın.
yoganın faydaları
Genellikle ilk üç aylık dönemde hamile kadınların yoğun fiziksel egzersiz yapmaları tavsiye edilmez. Özellikle de düşük olasılığının olduğu durumlarda bu geçerlidir. Bu yüzden hamileliğin dördüncü ayından itibaren bir egzersiz programının uygulanması önerilir. Ancak daha önce düşük yapmamış, aktif ve sağlıklı bir anne adayı kendisini hazır hissel ligi andan itibaren kendini zorlamadan bedenini güçlendirmeye, kaslarını geliştirmeye ve esnekliğini artırmaya başlayabilir. Duruş pozisyonlannı kişisel gereksinimlerinize ve formunuza uyarlayarak hamileliğiniz boyunca yoga yapabilirsiniz. Bu durum kişiden kişiye değişecektir. Bu yüzden bedeninizle uyum içinde olmanız, ortaya çıkan rahatsızlık verici duruşları belirleyerek onları kendinize uygun bil hale getirmeniz gerekir.
Yoganın hamile kadınlara kazandıracağı fiziksel yararlar şunlardır: gücün, kasların, duruşun ve dengenin gelişmesi; kas sisteminin tamamının daha elastik ve esnek olması: hormon üretimini sağlayan salgı bezlerinin uyarılması; kan akışının hızlanması ve dolaşımın iyileşmesi: ve mükemmel nefes kontrolünün sağlanması. Yoga uygulaması sırasında iç organlara da masaj yapılmış olur. Ayrıca mide egzersizleri de (bkz sayfa 82-84′e) doğum yaptıktan sonra eski formunuza kolaylıkla kavuşmanıza yardımcı olacaktır. Yoganın uyku bozukluklarını azalttığı ve uykusuzluk hastalığına iyi geldiği bilinmektedir. Yaşama pozitif gözlerle bakmanın ve genel anlamda sağlıklı olduğunuz hissinin oluşmasını destekler. Avın zamanda yoga kişisel gözlem yapmayı öğretir. Yoga yaptıkça sezgisel olarak bedeninizle ve duygularınızla yakın temas halinde olursunuz.
Ancak mükemmel geçen bir hamilelik süreci ve doğum için yoganın tek çare olmadığını aklınızdan çıkarmayın. Yoga, bu heyecanlı dönem boyunca size yardımcı olabilecek ve yaşadığınız deneyimin toplam değerini artıracağını umduğumuz bir araçtır. “Doğum” zor bir iştir ve birçok kadının doğum yapmakla ilgili yaklaşımları biraz korku ve endişe içerir. Bu, oldukça normal bir durumdur ama yoganın hamilelik ve doğum sürecinizi biraz daha kolaylaştırmaya ve bu dönemle ilgili sakin ve kontrollü bir yaklaşım benimsemenize yardımcı olabileceğini umuyoruz.
iki öğün beslenmek ömür uzatıyor
Günde üç öğün yemek yemek sadece bir alışkanlık mı? Beslenme uzmanları, az ve sık yemenin modasının çoktan geçtiğini savunurken iki öğünün sağlıklı beslenme için yararlı olduğu; yapılan pek çok araştırma ile kanıtlandı
Neden günde üç öğün yemek yiyoruz? Yeni yapılan araştırmalara göre, bunun hiçbir biyolojik nedeni yok! Öğün atladığımızda, fazla yemek yediğimizde ya da alışkanlıkların tersine sabah spagetti, akşam kahvaltı ettiğimizde, kendimizi suçlu hissederiz ama yemek yeme modeli artık insanların kişisel tercihlerine göre değişiyor. İşte, günlük beslenme düzenini değiştiren, birbirinden farklı araştırma sonuçları...
TANSİYON YÜKSELİYOR
Amerikan Tarım Bakanlığı'nın araştırmasına göre; günde sadece bir kez büyük bir öğün tüketmek, günde üç normal öğün yemek yemeye oranla kilo kaybına ve vücut yağının azalmasına neden olurken tansiyon değerlerini yükseltiyor. Günde üç normal öğün tüketenlerin tansiyon değerleri ise daha düşük.
Ulusal Yaşlanma Enstitüsü'nün araştırmasına göre ise günde üç öğün yerine sadece bir ana öğün tüketmek, insülin direncini ve glükoz intoleransını yani Tip 2 diyabetin iki önemli faktörünü artırıyor.
Hollanda'daki Maastricht Üniversitesi'nin çalışmasına göre; günde en az dört ara öğün yemek, obezite riskini yüzde 45 oranında azaltıyor. Bu araştırmaya göre; kahvaltıyı atlayanların, düzenli kahvaltı edenlere göre obez olma riski beş kat fazla.
GÜN AŞIRI ORUÇ TUTMAK
Ottowa Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre de gün içinde sık ve küçük öğünler tüketmek kilo kaybını desteklemiyor. Yani, azar azar ve sık sık yemek kuralı eskimek üzere...
Berkley Üniversitesi'ndeki bilimsel araştırma; gün aşırı oruç tutmanın sağlığa yararlı olduğu fikrini ortaya attı. Bir gün oruç tutup ertesi gün istediğini yemek şeklindeki beslenme düzeninin, kanser ve kalp hastalıkları riskini azaltabileceği düşünülüyor.
ORTAÇAĞ'DA SADECE SABAH VE ÖĞLEN VARDI
Yeme sıklığı ile ilgili araştırmalar; beslenme içeriği, öğünün saati, egzersiz ve genetik gibi değişkenler nedeniyle aldatıcı olabiliyor. 'Yemek: Lezzetin Tarihi' adlı kitabın yazarı, Yale Üniversitesi Tarih Profesörü Paul Freedman,"Günde üç öğün yemek yemenin biyolojik bir nedeni yok" diyor ve ekliyor: "Ortaçağ'da, Kuzey Avrupalı bir köylü güne ekmek ya da buğday ile başlarken, tarladan getirdiği yiyeceklerle öğleden sonra zengin bir yemek yiyordu. Bu öğünün saati öğleden sonra iki de olabilirdi, akşam altı da. Beslenmenin koşulları, mevsim ya da başka etmenlere göre değişebilir."
Hiçbir sağlık sorunu olmadığı halde kilo sorunu yaşayan kişiler için, ideal beslenme planlarının başında iki öğün yer alır. Güçlü bir sabah kahvaltısı yapılmalı, çok geç saatlere kalmadan proteinden zengin gıdaların yer aldığı hafif bir akşam yemeği yenmelidir.
MASADAN YARI AÇ KALKIN
Akşam yemeğinin saat 19.00'u geçmemesi önemlidir. Bu öğünde masadan yarı aç kalkılmalıdır. Doğru akşam yemeğinin formülü; üçte iki besin, üçte bir sıvı ve havadır. Akşam saatleri metabolizmanın yavaşladığı saatlerdir.
Birçok bilimsel çalışmanın gösterdiği gibi iki öğün yemek, sağlıklı bir insan için hem yeterli hem de hastalıklara karşı koruyucu özelliktedir. Ayrıca peygamberimizin de önemli öğütleri arasında yer almaktadır. Şeker ve tansiyon gibi herhangi bir rahatsızlığı olmayan kişiler, sağlıklı bir ömür sürmek için günde iki öğünü tercih edebilir.
bel fıtığında yeni yöntem(IMS)
‘Belimin ağrısından rahatça eğilip kalkamıyorum’ ya da ‘Sırtım o kadar ağrıdı ki bütün gece uyuyamadım’… Türk toplumunda kas ve eklem ağrıları fazlasıyla yaygın olduğu için çevremizde bunun gibi şikayetleri o kadar sık duyuyoruz ki artık neredeyse kanıksadık.
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Klinik Şefi Doç Dr Mesut Başak işte bu kronik ağrılara yol açan kas kasılmalarını Türkiye’de ilk kez, sertifikalı olarak yeni bir yöntemle tedavi etmeye başladı.
TÜRKİYE’DE İLK KEZ”SERTİFİKALI OLARAK UYGULANIYOR
‘Dünyada bu yöntem 1974’den beri uygulanıyor. IMS’nin babası olarak bilinen yani bu tedavi yöntemini dünyada ilk kez tıbbi tedavi yöntemleri arasına koyarak bu konuda bilimsel yayınlar yapan Prof. Dr. Chan Gunn, halen Kanada’nın Vancouver kentinde dünyanın dört bir yanından gelen doktorlara bu tedavi yöntemini uyguluyor.Doç Dr Mesut Başak kendisinin de Gunn’den bu yöntemi öğrenerek sertifa aldığını anlatan Başak, ‘Pain Clinic isimli merkezde pekçok ülkeden gelen doktorlarla birlikte bir kursa katıldım. Teorik ve pratik olarak. Prof.Gunn bizleri bu tedavi yönetmini uygulayabilecek seviyeye getirdi ve sertifa aldık. Ben de şimdi ilk kez Türkiye’de bir eğitim ve araştırma hastanesinde, sertifikalı olarak bu yöntemi uygulamaya başladım’diyor.
KRONİK AĞRININ TEMEL NEDENİ: KASLARIN KISALMASIDIR
Kronik ağrılar vücudumuzun baş, ense, kollar, omuzlar, sırt, bel, kalça, bacaklar gibi bir çok bölgesinde olabilir.Kronik ağrılarda temel mekanizma, ağrının olduğu bölgedeki kasların uzunluğunun kısalmasıdır.Buna “kas kısalması” yani shortining denir. ‘İlgili kasın boyunun kısalması sonucunda, o kasın yönettiği eklemde şekil ve pozisyon bozukluğu olur’ diyen Doç Dr Mesut Başak bunun sonucunda da eklem kapsülünün gerildiğine ve eklem bölgesindeki sinire bası sebebiyle ağrı meydana geldiğne dikkat çekiyor.
BU DURUMU BİR ÖRNEKLE ŞÖYLE ANLATABİLİRİZ
Bel fıtığı olan bir hastada beldeki omurları kontrol eden kaslar kısaldığı için omur kemiği geriye doğru çekilir .Ve iki omur arasındaki disk öne kayarak ilik dediğimiz sinire baskı yapar, bunun sonucunda da kronik ağrı meydana gelir. Eğer bu omur kemiklerini yöneten kısalmış kaslar gevşetilerek eski haline getirilirse geriye çekilmiş olan omur kemikleri normal yerine gelecek ve iliğe olan baskı ortadan kalkacaktır. Bunun sonucunda kişinin hem bel fıtığı düzelecek ve hem de kronik ağrısı ortadan kalkacaktır.
IMS YÖNTEMİNDE ÇOK İNCE İĞNELERLE KAS UYARILIYOR IMS
yani Intramuscular Stimulation yöntemi; kronik ağrıya sebep olan kısalmış kasın içine çok ince (0,3 mm) iğne ile girilip kasın uyarılmasıdır. IMS’nin uygulanması esnasında hastanın herhangi bir ağrı hisetmediine dikkat çeken Doç. Dr. Mesut Başak, ‘sadece kasın içine girip, kası uyardığımız anda sivrisinek ısırığı ağrısından da az bir ağrı hissedilmektedir.Üstelik IMS yöntemi sadece kronik ağrıyı geçici olarak değil, bu ağrıya sebep olan temeldeki bozukuluğu da ortadan kaldırmaktadır’ diyor.
IMS YÖNTEMİNİN UYGULANDIĞI RAHATSIZLIKLAR
*Tedaviye rağmen geçmeyen kronik ağrılarda
*Fibiromiyaljide
*Kronik romatizmal hastalıkların ağrılarında
*Carpal turnel sendromunda *Sinir basısına bağlı nöropatik ağrılarda kullanılmaktadır.
IMS tedavi seanslarının sayısı ağrıların azalma hızına göre belirlenmektedir.Her tedavi seansı ortalama 15-20 dk kadar sürmektedir. IMS’nin bir başka özelliği de ilk seanstan itibaren çok hızlı olarak hastanın karonik ağrılarını rahatlatmaktadır. IMS tedavisi ile iyileşen hastalarda ilerleyen dönemlerde ağrının nüksetmesi oldukça nadirdir
boğaz ağrısı tedavisi
Her bahar başında veya kış aylarından başımızın belası gün içerisinde bizi inanılmaz zorlayan boğaz ağrıları için Fransız bilim adamları yeni bir deney yaptı. Yapılan çalışmada bilim adamları sert şekerlerin ağızda emilerek tükürük bezlerini daha hızlı çalıştırdığını ve bu sayede yutkunma sayısı artarak hastanın rahatladığı belirtildi. Ayrıca sıcak içeceklerinde hastaya yutkunma kolaylığı sağladığı yetkililerce eklendi.
Larenjit veya faranjit gibi günübirlik boğaz ağrıları için ilaç tedavisini önermeyen yetkililer gün içinde yukarıdaki önerileri yerine getirmesinin gerektiğini, iltihaplı boğaz ağrılarında ise hastanın kesinlikle uzman kontrolünde ilaç kullanmasının sağlanmasını belirtti.
Yaklaşık 1000 denek üzerinde gerçekleştirilen deneyde bal gibi yumuşak ve sıvı şekerlerin fayda sağlama oranının oldukça düşük olduğu saptandı. Sert şekerlerle tedavi edilen grupta ise hastaların büyük bir kısmı şikayetlerinden kurtuldu.
diş çürüklerinin en belirgin nedenleri
1 – Sürekli kahve molası: Gün boyu kahve, çay içme ve atıştırma alışkanlığı, ağızda asit salgılayan bakterileri aktive ederek bu bakterilerin diş yüzeyinde yaşamasına ve dişleri çürütmesine neden olur. Çay ve kahve şekersiz tüketilmeli ya da bu içeceklerin yerine süt ve süt ürünleri tercih edilmeli, yanında atıştırılan yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
2 – Sigara kullanımı: Sigara içmek ağız kuruluğundan, ağız kokusuna, dişlerin sararmasına hatta ağız kanserine kadar birçok hastalığa sebep olabilir.
3- Diş ipi kullanmama: Sadece diş fırçalamak ağız temizliğinde tek başına yeterli değildir. Diş fırçasının ulaşamadığı diş araları diş ipi kullanılarak temizlenebilir.
4- Diş fırçalamama: Ağız sağlığının en önemli bakımı dişleri fırçalamaktır. Dişler her yaşta, günde en az iki kez fırçalanmalıdır. Diş fırçası üç aylık periyotlarla yenilenmeli, dişler fırçalanırken fırça kuru olmalıdır.
5- Yemek dışında tüketilen tatlı: Tatlıların yemek öğünleri içerisinde tüketilmesi diş sağlığı için önemlidir.
6- Su ihtiyacını karşılamama: Yemek yedikten sonra diş için yapılacak en iyi şey su veya süt içmektir. Yemek sonrası içilen bir bardak su, yemek parçalarını ağızdan uzaklaştırır ve ağızdaki asidik ortamı nötrler. Ayrıca süt içmek dişte kalsiyum oluşumunu artırır.
7- Çiğnenemeyen tatlılar: Sakız, yapışkanlı tatlılar ve kuruyemişten mümkün olduğunca uzak durulmalı. Yenildiği takdirde ise dişlerden arındırma işlemi titizlikle yapılmalıdır.
8- Meyve ve sebzelerden kaçınma: Meyve ve sebzelerin içerdiği vitaminler dişetleri için çok önemlidir. Ayrıca elma gibi sert meyve ve sebzelerin ısırılarak tüketilmesi, ön dişlerde mekanik temizliği sağlar.
9- Şekerli sakız çiğneme: Sakız çiğnemek gibi bir alışkanlığınız varsa şekersiz sakızları tercih edin. Şekersiz sakız tükürük akışını hızlandırıp, ağzın temizlenmesine ve ağız içi asidin dengelenmesine yardımcı olur
otopsi nedir neden nasıl yapılır
Otopsi: Cesed diye tabir edilen hayatî yaşam belirtieleri kalmamış yani ölmüş bedenin, çeşitli sebeplerin neticelerini öğrenmek için tetkik edilmesi incelenmesi olayına denir.
Ölüm sebebini ve zamanını tesbit etmek, vücuttaki organların durumunu incelemek ve kimlik belirlemesini için cesedi (ölünün) açıp, muayene etme durumudur otopsi.
Otopsi tıpta, insan vücudunu daha yakından tanıma, ölüm, hastalık sebeplerinin belirlenmesinde, hastalığın vücutta bıraktığı etkiyi görme ve inceleme, cinayet, kriminal olaylarda suçun işleniş biçimini teşhir etmede kullanılan bir yöntemdir.
Özellikle adlî tıp alanında cinayete kurban giden kişilerin kimliklerini tesbit etmede en çok kullanılan yöntemlerden birisidir.
Otopsinin tarihi geçmişi;
İlk otopsi 1374 yılınd, Fransa’da yapılmıştır. Beşinci Charles, çocuk düşürme, dikkatsizlik yüzünden adam öldürme, intihar durumlarında, hekim, cerrah ve ebelere otopsi yapma, hâdise hakkında otopsi verme mecburiyeti koymuştur.Bizde (Türklerde) ilk otopsi, 1841′de Proföser Bernand tarafından yapılmıştır. 1866 yılında açılan Tıbbîye-i Şahane’de adlî tıp dersleri okutulmaya başlanmış, 1920′de ilk adlî tıp enstitüsü kurulmuştur.
Tıp dünyasında iki amaçla otopsi yapılmaktadır. Birincisi, bilimsel çalışmalar için olan otopsidir. Buna ”Kadavra Otopsisi” denir. Diğeri ise adlî olayların çözümlenmesi ve tesbiti için yapılan otopsilerdir. Özellikle ceza hukuku alanında cezanın tesbitinde önemli rol oynamaktadır.
1- Hususî (Özel) Otopsi:
Ölen şahsın vasiyeti ile veya ölünün sahipleri tarafından istenen ve ölümün hakiki sebeplerinin araştırılması amacıyla yapılan otopsidir. Bilimsel çalışmalar ve tıp öğrencilerine bilgi ve eğitim vermek amacıyla yapılan otopsilerde bu gruba girer.
2- Adlî Otopsi:
Ölümün şüpheli olduğu hallerde, zehirlenme vakalarında, kurşun yaralarından ölen kimselerin vücudunda kalan kurşunları çıkartmak gayesiyle, adliyeye intikal etmiş olaylarda yapılan otopsilerdir.
Adlî otopsisilerde cenaze sahibinin rızasının olup olmamasının hiç bir önemi yoktur. Ceset adlîyenin malı haline gelmiştir. ve adliye bunu istediği biçimde incelem hakkına sahiptir.
Otopsi Nasıl Yapılır?
Bir ölünün adlî muayenesi; birisi adlî doktor olmak şartıylaiki hekim, hâkim ve tehlike umulan hallerde savcı tarafından yapılır. Bu iş, ölüyü son hastalığında tedavi eden doktora yaptırılmaz. Gerekli görülmesi halinde ölünün mezardan çıkartılmasına müsade edilir. Engelleyici sebepler olmadığı sürece ölüyü tanıyan kişilere gösterilerek hüviyeti (vatandaşlığı) tesbit edilir.
Cesedin dış görünüşü, bulunduğu yerin özellikleri tesbip edildikten sonra ceset muayene edilir. Bu muayenede cesedin elbiseleri çıkartılır ve vücut üzerinde yer alan tüm yara bere, ezilme vs değişiklikler teker teker yazılır.
Ceza Muhakemleri Kanununca, otopsi, ölünün hali müsait oldukça baş, göğüs, karın bölgesinin açılarak yapılmasını gerekitirir. Bilhassa cinayetlerde bu kısımlar mutlaka açılır.
Otopsi sonunda, gerek dış muayenin, gerekse iç muayenin bütün aşamalarında bulunan hakim ve savcı ile hekimler tarafından imzalanmış otopsi tutanağı (zabtı) hazırlanır. Ölüm sebebini ve mekanizmasını bildiren doktorlar tarafından yapılmış gerekçeli rapora ise ”Otopsi Raporu” denir.
Zehirlenmelerde otopsi:
Bu tür oalylarda otpsi tekniği biraz değişiktir. Yakıcı zehirler değdiği yeri, cildi, ağzı, boğazı, mideyi yakıp harap eder. Mide delinebilir. Bunlarda mide ve barsak muhtevası ayrı kavonazlara boşaltılıp, zehir araştırması için laboratuara bir miktar da kan örneği ile birlikte gönderilir.
Bebek otopsileri:
Yeni doğan bebeklerde, çocuğun vaktinde doğup doğmadığını tayin etmek için boy, kilo, kafa ölçüleri, göbek kordonu, kemikleşme noktaları ve dişler incelenir.
Bebeğin ölü mü doğduğu yoksa sonradan mı öldürüldüğünü anlamak için hidrostatik test yapılır. Kalp, akciğer ve timüs bezi çıkartılarak bir suya atılır. Akciğer nefes almışsa bunlar suyun üstünde yüzerler. Eğer ölü doğmuşsa batarlar. Böylece ölü doğup doğmadığı anlaşılmış olur..
içerik yönetim sistemleri nelerdir
YS’ler sadece bir ürün yada teknoloji değildirler. İYS, orta ve büyük ölçekli yeni nesil web sitelerinin temelini teşkil eden, geniş çaplı işlemleri tanımlayan soysal bir terimdir.
İYS’ler tekbir arayüz yada uygulamaya sahip değildirler. Her bir iş amacının yerine getirilmesi için verimli olarak tasarlanmışlardır. İYS’lerin uygulamaya alınması veya işletilmesi web tabanlı yada sunucu taraflı uygulamalardan farklılık gösterebilmektedir.
İYS’ler genel özellikler olarak şu türler altında gruplandırılabilirler:
Web içerik yönetim sistemleri,
E-ticaret çözümleri,
Kurum veya kuruluş ölçekli uygulama bütünleştirme sistemleri,
Bilgi yönetim sistemleri,
Bir web portalı diğer geleneksel türlere göre daha kısıtlı özellikler içermesine rağmen, içeriğin web üzerinden işlenip aktarıldığı bir İYS çözümüdür. Bu kısıtlamalara rağmen, günümüzde İnternet’in yaygınlaşması ile, içerik dağıtımında web üzerinden yapılan uygulamalar tercih edilir hale gelmiştir.
içerik yötetim sistemi nedir
Bilgisayar bilimleri açısından içerik yönetimi, içeriğin yaşam devri ile ilgili eylem, işlem ve araçların tümüdür. Bu bağlamda içerik, sayısal ortama geçirilmiş ya da geçirilmesi mümkün; düz metin, veritabanı girdileri gibi yapısal olan veya metin işleme belgeleri, resim, film, ses kaydı, faks gibi yapısal olmayan ortamlarda var olan bilgilerdir. Gündelik kullanımda ise içerik kelimesi bilgi, belge, veri, enformasyon kelimeleri ile benzer anlamları ifade eder. İçerik yönetimini modelleyen bilgisayar yazılımlarına da İçerik Yönetim Sistemi (İYS) adı verilir.
İçerik yönetimi; bilgi mimarisi, iş yönetimi, yazılım ve ağ mühendisliği, içerik oluşturulması ve yayın geliştirme gibi farklı disiplinlerin dinamik bir birleşimi olarak tanımlanmaktadır [20]. İYS’ler teknik tecrübesi bulunmayan yazarların ve editörlerin çalışabilmesini mümkün kılan teknikler ile doküman veya benzeri içeriklerin yaratılmasına ve organize edilmesine yardımcı olan yazılım sistemleridir.
İYS için çoğu zaman, bir web sitesi hazırlanmasını ve web sayfalarında bulunan bilgilerin arzu edilen şekilde görüntülenmesini sağlayan yazılımlar olarak dar anlamlı bir tanımlama yapılmaktadır. Oysaki uluslararası platformda faaliyet gösteren birçok organizasyon için modern bir varlık yönetimi tekniği olarak zorunluluk haline gelmektedir. Günümüzde İYS’ler kendi içerisinde bölünmüş bir yazılım endüstrisi haline gelmiştir. Sayısız yazılım firmasının ürünleri ile birlikte birçok açık kaynak kod projesini de içerisinde barındırmaktadır.
İYS tanımı ilk olarak web sitesi hazırlama ve yönetme işlevi için kullanılmıştır. Önceleri birçok organizasyon kendi içerisinde ve amaçları doğrultusunda yazılımlar geliştirmiştir. Web sitelerini düzenleyen bu küçük sistemlerin bir pazar oluşturabileceği fikri ilk kez 1995 yılında, hala en kalabalık içerik grubuna sahip olan CNET firmasının, kendi içerik yönetim sisteminin geliştirilmesi için Vignette firması ile anlaşması sonucu ortaya çıkmıştır. Böylelikle Vignette firması İYS kavramını bir sektör haline getirmiştir. Zamanla kendi içerisinde portal sistemleri, wiki sistemleri, web-tabanlı grup yazılımları gibi alt dallara ayrılan endüstri günümüzde halen gelişimini sürdürmektedir.
İYS terimi kökeninde, web sitesi yayını ve yönetim sistemleri için kullanılmaktadır. Fakat İYS pazarı gelişirken, içerik yönetim sistemleri olarak anılan ürünlerin ölçekleri son derece büyümüş ve terimin anlamı parçalanmaya başlamıştır. Orijinal web sitesi yayınlama yönetim sistemi tanımının tersine portal sistemleri, wiki sistemleri, web-tabanlı grup yazılımları sıklıkla içerik yönetim sistemleri olarak tanımlanmıştır
ftp nedir nasıl kullanılır
Cute FTP Kullanımı FTP ( FILE TRANSFER
PROTOCOL ) internete bağlı bir bir bilgisayardan diğerine (her iki yönde
de)dosya aktarımı yapmak için geliştirilen bir internet protokolü ve bu
işi yapan uygulama programlarına verilen genel addır. FTP ilk
geliştirilen internet protokollerinden biridir. FTP protokolü ile ;1)
Bir başka bilgisayardan bir başka bilgisayara dosya aktarımı yapılırken,
o bilgisayar ile etkileşimi aynı anda bağlantı kurulur 2) Protokol ile
sağlanan bir dizi komutlar yardımıyla iki bilgisayar arasında dosya
alma/gönderme işlemleri yapılır.
FTP Yapmak İçin Nelere İhtiyaç Var?
- Bağlanacağımız bilgisayarın internet adresi,
- Bağlanacağımız bilgisayarda dosyalara ulaşmak istediğimiz hesapla ilgili kullanıcı numarası, varsa şifresi,
- İnternet erişimi olan,üzerinde FTP yazılımı bulunan bilgisayar
- Bağlanacağımız bilgisayarda, FTP protokol komutlarını yorumlayacak çalışır durumda bir FTP servis programı yani FTP sitesi gereklidir.
FTP’nin Kullanımı- Bağlanacağımız bilgisayarın internet adresi,
- Bağlanacağımız bilgisayarda dosyalara ulaşmak istediğimiz hesapla ilgili kullanıcı numarası, varsa şifresi,
- İnternet erişimi olan,üzerinde FTP yazılımı bulunan bilgisayar
- Bağlanacağımız bilgisayarda, FTP protokol komutlarını yorumlayacak çalışır durumda bir FTP servis programı yani FTP sitesi gereklidir.
Genel kullanımı; FTP < FTP yapılacak makinenin
adresi> şeklindedir. Bu işlemden sonra sıra ile - İlgili bilgisayara
bağlanıldığında, kullanıcı adı ve parola (password) sorulur. Bunları
girdikten sonra kullanıcının makinesine bağlanılmış olunur. Bazı FTP
komutları kullanılarak iki makine arasında dosya işlemleri, ayrıca
bağlanılan makinede bazı temel dosya/disk işlemleri (dosya açma/silme
v.b ) işlemler yapılır.
BUNLARI YAPABİLMEK İÇİN GEREKLİ OLAN FTP KOMUTLARI:
CD: Dizin değiştirme. Kullanımı; cd< dizin adı >
not: bir önceki dizine geçmek için CD.. yapılır.
PWD: Bu komut yazıldığında bulunulan dizininin ismini görürüz. İçinde bulunulan dizindeki dosyaları listeler.
DIR: İçinde bulunduğunuz dizindeki dosyaları listeler.
LS: Dizin içindeki çok fazla sayıda dosya varsa sayfa sayfa listeleme ve dosyaları kısa olarak göstermeye yarayan komuttur. Kullanımı ; LS- LR : ayrıntılı tersten alfabetik listeleme
GET: Dosya alma komutudur. Kullanımı; get ()
alındıktan sonraki adı aynıda kalabilir. MGET: Birden fazla dosya alma komutudur. Örn: mget *.zip mget a*.*
PUT: Dosya gönderme komutudur. Kullanımı; put (
MPUT: Birden çok dosyayı gönderme komutudur.
ASCII: Dosya aktarımlarında aktarım modu olarak ASCII kullanılacağını belirtir.
BINARY: Dosya aktarımlarında Binary modun kullanılacağını belirtmek için kullanılır.Yani:
* arşiv dosyaları (zip,arj,z,zoo v.b gibi),
* çalıştırılabilir programlar(. exe,com gibi),
*resim formatlı programlar, (gif,jpeg,wb gibi),
FTP ile alınmadan/yada gönderilmeden önce bu komut kullanılır.
DELETE: FTP yapılan bir yerde istenilen dosyayı silme komutudur. Kullanımı; delete şeklindedir.
MKDIR: FTP yapılan yerde yeni bir dizin oluşturma komutu MKDIR dir.Kullanımı; mkdir < dizin -adı> şeklindedir.
RMDIR: FTP yapılan yerde bos bir dizini silme komutudur. Kullanımı; rmdir şeklindedir.
LCD: FTP ortamından çıkmadan, kendi makinenizde dizin değiştirmenizi sağlar.
CLOSE: FTP ortamından çıkmadan sadece ilgili bağlantıyı kapatır.
QUIT: FTP ortamından çıkmak ve bağlantıyı kapatmak için kullanılan komuttur.
FTP Yaparken Bir Dosyayı Almadan Nasıl Okuyabilirim?not: bir önceki dizine geçmek için CD.. yapılır.
PWD: Bu komut yazıldığında bulunulan dizininin ismini görürüz. İçinde bulunulan dizindeki dosyaları listeler.
DIR: İçinde bulunduğunuz dizindeki dosyaları listeler.
LS: Dizin içindeki çok fazla sayıda dosya varsa sayfa sayfa listeleme ve dosyaları kısa olarak göstermeye yarayan komuttur. Kullanımı ; LS- LR : ayrıntılı tersten alfabetik listeleme
GET: Dosya alma komutudur. Kullanımı; get ()
alındıktan sonraki adı aynıda kalabilir. MGET: Birden fazla dosya alma komutudur. Örn: mget *.zip mget a*.*
PUT: Dosya gönderme komutudur. Kullanımı; put (
MPUT: Birden çok dosyayı gönderme komutudur.
ASCII: Dosya aktarımlarında aktarım modu olarak ASCII kullanılacağını belirtir.
BINARY: Dosya aktarımlarında Binary modun kullanılacağını belirtmek için kullanılır.Yani:
* arşiv dosyaları (zip,arj,z,zoo v.b gibi),
* çalıştırılabilir programlar(. exe,com gibi),
*resim formatlı programlar, (gif,jpeg,wb gibi),
FTP ile alınmadan/yada gönderilmeden önce bu komut kullanılır.
DELETE: FTP yapılan bir yerde istenilen dosyayı silme komutudur. Kullanımı; delete şeklindedir.
MKDIR: FTP yapılan yerde yeni bir dizin oluşturma komutu MKDIR dir.Kullanımı; mkdir < dizin -adı> şeklindedir.
RMDIR: FTP yapılan yerde bos bir dizini silme komutudur. Kullanımı; rmdir şeklindedir.
LCD: FTP ortamından çıkmadan, kendi makinenizde dizin değiştirmenizi sağlar.
CLOSE: FTP ortamından çıkmadan sadece ilgili bağlantıyı kapatır.
QUIT: FTP ortamından çıkmak ve bağlantıyı kapatmak için kullanılan komuttur.
Bunu yapamazsınız. Bir dosyayı görüntülemek için onu transfer etmelisiniz.
FTP ortamından çıkmadan, aldığınız bir dosyayı listeleyebilirsiniz.Bunun için UNIX ‘ te ; ‘!cat ‘, vm/cms’te ‘CMS type ‘ , DOS ‘ ta ;’type‘ kullanılır.Bu komutları FTP ortamından çıkmadan verin. Eğer Netscape, Mosaic vb gibi bir Web istemcisi ile FTP yapıyorsanız, programın “setup”ından transfer edilecek dosya tipi için bir listeleyici (viewer) program tanımlayarak (bu, txt dosya (metin dosyası) için bir editör) dosya transferini doğrudan ekrana yönlendirebilirsiniz. Web sadece TXT dosyaların değil, diğer formatlardaki dosyaların da (ses, görüntü, video vb) transfer edilirken ekrana yönlendirilmesini sağlar.
Anonymous FTP Nedir? FTP ortamından çıkmadan, aldığınız bir dosyayı listeleyebilirsiniz.Bunun için UNIX ‘ te ; ‘!cat ‘, vm/cms’te ‘CMS type ‘ , DOS ‘ ta ;’type‘ kullanılır.Bu komutları FTP ortamından çıkmadan verin. Eğer Netscape, Mosaic vb gibi bir Web istemcisi ile FTP yapıyorsanız, programın “setup”ından transfer edilecek dosya tipi için bir listeleyici (viewer) program tanımlayarak (bu, txt dosya (metin dosyası) için bir editör) dosya transferini doğrudan ekrana yönlendirebilirsiniz. Web sadece TXT dosyaların değil, diğer formatlardaki dosyaların da (ses, görüntü, video vb) transfer edilirken ekrana yönlendirilmesini sağlar.
FTP işlemleri sırasında güvenlik açısından
bağlanacağımız makinede kullanıcı numarasını (user name) ve password
(parola) bilgilerini bilmemiz gerekir.(Program bunları bize
sorar.Bağlanılan makine,kişiye özel ve parolasını sadece bizim
bildiğimiz bir makine olabileceği gibi,herkese açık bir arşivde
olabilir. Böylece herkesin kolayca erişip dosya almasını sağlayan tek
tip bir kullanıcı numarası tanımlanmıştır. O da; ANONYMOUS yada FTP. Bu
merkezlere FTP yapıldığında kullanıcı ismi olarak anonymous ( ya da FTP )
girildiğinde bizden parola olarak kendi: E POSTA ADRESİMİZİ girmemiz
istenir. ( Parola yazılırken görülmez ) Şifre olarak kesinlikle kendi
bilgisayarımızın şifresini girmeyiniz .
Web Üzerinden FTP
Son zamanlarda genel eğilim tüm internet servislerine
daha becerikli ve etkilesimli ortamlardan erişilmesi ve farklı
servislerin etkileşimli olarak kullanılması seklinde kendini
göstermiştir. Bunlardan en önemli olanlarından bir taneside WEB’dir.
FTP’de dahil olmak üzere pek çok internet servisi ve ilave pek çok
özellik bu ortamlar üzerinden kurulabilir. Dolayısıyla FTP yapmanın bir
diğer yoluda WEB üzerinden FTP yapmaktır. Bu yöntem kullanım açısından
daha kolaydır.
Binary bir dosyayı, yanlışlıkla, standart FTP programları ile kolayca ASCII modda almanız mümkün, bu sakıncalar WEB üzerinden yapılan FTP’ lerde ortadan kalkmaktadır. Sözgelimi standart resim formatlarında olan bir resim dosyasını aldığınız anda görüntüyü ekrana da gönderebilirsiniz. FTP yapmanın bu “farklı,kolay ve güzel” yolunu WEB kısmında bulabilirsiniz.
ANONYMOUS FTP’ lerde şifre olarak kendi e-mail adresinizi veremiyorsanız :
Problem, e-mail adreslerinde görülen “@” karakterinin varsayılmış olarak VM sistemlerinde satır sonu karakteri olarak tanımlanmasından kaynaklanıyor. FTP yapmadan önce,”TERM LINEND OFF” komutunu verirseniz problem ortadan kalkacaktır. Bu komutu PROFILE EXEC dosyanızın içine ayrı bir satır olarak koyarsanız (bu durumda, tırnak içinde ( ‘TERM LINEND OFF’ olarak ) vermeniz gerekebilir). Böylece makinanızı her açışınızda bu komutu yazmaktan kurtulursunuz.
Anonymous FTP yaparken bu gibi dertlerle uğraşmak ve ikide bir username ve password vermek
istemiyorsanız aşağıdaki REXX ile yazılmış EXEC dosyayı “MYFTP EXEC” olarak kaydedin. Programda, queue “anonymous “userid()”@vm.cc.itu.edu.tr” satırında @ işaretinden sonra gelen
vm.cc.itu.edu.tr yerine kendi domain adresinizi yazın.
MYFTP şeklinde daha rahat anonymous ftp yapacaksınız. (Username ve password girmek zorunda kalmayacaksınız).
/* MYFTP EXEC */Binary bir dosyayı, yanlışlıkla, standart FTP programları ile kolayca ASCII modda almanız mümkün, bu sakıncalar WEB üzerinden yapılan FTP’ lerde ortadan kalkmaktadır. Sözgelimi standart resim formatlarında olan bir resim dosyasını aldığınız anda görüntüyü ekrana da gönderebilirsiniz. FTP yapmanın bu “farklı,kolay ve güzel” yolunu WEB kısmında bulabilirsiniz.
ANONYMOUS FTP’ lerde şifre olarak kendi e-mail adresinizi veremiyorsanız :
Problem, e-mail adreslerinde görülen “@” karakterinin varsayılmış olarak VM sistemlerinde satır sonu karakteri olarak tanımlanmasından kaynaklanıyor. FTP yapmadan önce,”TERM LINEND OFF” komutunu verirseniz problem ortadan kalkacaktır. Bu komutu PROFILE EXEC dosyanızın içine ayrı bir satır olarak koyarsanız (bu durumda, tırnak içinde ( ‘TERM LINEND OFF’ olarak ) vermeniz gerekebilir). Böylece makinanızı her açışınızda bu komutu yazmaktan kurtulursunuz.
Anonymous FTP yaparken bu gibi dertlerle uğraşmak ve ikide bir username ve password vermek
istemiyorsanız aşağıdaki REXX ile yazılmış EXEC dosyayı “MYFTP EXEC” olarak kaydedin. Programda, queue “anonymous “userid()”@vm.cc.itu.edu.tr” satırında @ işaretinden sonra gelen
vm.cc.itu.edu.tr yerine kendi domain adresinizi yazın.
MYFTP şeklinde daha rahat anonymous ftp yapacaksınız. (Username ve password girmek zorunda kalmayacaksınız).
/* */
Parse Arg ftp_addr
If ftp_addr=”" then signal help
queue “anonymous
“userid()”@vm.cc.itu.edu.tr”
push “FTP “ftp_addr
exit
help: Say ‘Kullanim Formati : MYFTP
ftp-addresi
Grafik Arabirimli FTP
Klasik anlamda FTP yaparken, bir takım komutlar
veririz. Son yıllarda geliştirilen bazı programlar kullanıcının bu
komutları vermesine gerek kalmadan grafik bir ara birim ile kullanıcının
daha kolay ve komutları girmeden FTP yapmasına olanak tanırlar. FTP
komutları ya pull-down/pop-up menülerden alınır; ya da tek bir fare
tıklatması ile değişik FTP komutları icra edilir. Bu tip programlara bir
örnek, Windows 3.1 ve Windows 95 altında çalışan, John Junod’un
geliştirdiği WS_FTP ‘dir.
FTP Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• EXE, .ZIP vb gibi dosyaları BINARY modda transfer edin. FTP’de (genellikle) varsayılan aktarım biçimi ASCII dir.
• AnonymousFTP’de, bir directory içine girdiğinizde, genellikle, oradaki dosyaların isim,byte olarak büyüklük, tarih ve içeriğini belirten kısa açıklama satırlarının olduğu ‘readme’ dosyaları (bazen de INDEX dosyaları) vardır. Öncelikle bu ASCII dosyaları alıp okumak size çok yardımcı olacaktır.
• Anonymous FTP’de, şifre olarak LÜTFEN e-mail adresinizi doğru olarak girin. Bazı FTP merkezleri, e-mail adresinin uygunsuz girilmesi (ya da girilmeyip boş geçilmesi) durumunda FTP yapmanıza izin vermemektedir.
• Unix’te küçük/büyük harf ayrımı olduğunu her zaman akılda bulundurun.Özellikle, aktaracağınız dosyaların isimlerini tam yazın ve küçük/büyük harf ayrımlarına dikkat edip aynısını yazın.
• Kullandığınız bilgisayarın işletim sistemine özgü kısıt/özellikleri de bilmekte fayda var.
Cute FTP Kullanımı indirin! FTP Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• EXE, .ZIP vb gibi dosyaları BINARY modda transfer edin. FTP’de (genellikle) varsayılan aktarım biçimi ASCII dir.
• AnonymousFTP’de, bir directory içine girdiğinizde, genellikle, oradaki dosyaların isim,byte olarak büyüklük, tarih ve içeriğini belirten kısa açıklama satırlarının olduğu ‘readme’ dosyaları (bazen de INDEX dosyaları) vardır. Öncelikle bu ASCII dosyaları alıp okumak size çok yardımcı olacaktır.
• Anonymous FTP’de, şifre olarak LÜTFEN e-mail adresinizi doğru olarak girin. Bazı FTP merkezleri, e-mail adresinin uygunsuz girilmesi (ya da girilmeyip boş geçilmesi) durumunda FTP yapmanıza izin vermemektedir.
• Unix’te küçük/büyük harf ayrımı olduğunu her zaman akılda bulundurun.Özellikle, aktaracağınız dosyaların isimlerini tam yazın ve küçük/büyük harf ayrımlarına dikkat edip aynısını yazın.
• Kullandığınız bilgisayarın işletim sistemine özgü kısıt/özellikleri de bilmekte fayda var.
Cuteftp ile dosyalarınızı aktarmanız için yapmanız gereken işlemler şöyle
Cuteftp yi çalıştırın.
Cuteftp yi çalıştırın.
ADD SİTE yi tıklayın
ADD HOST penceresini aşağıdaki örneğe bakarak kendi bilgilerinize göre doldurun.
Eklediğiniz site yi seçili hale getirin.
Ve connect i tıklayın.
LOGIN MESSAGES penceresi geldiyse OK’ i tıklayın.
Bu pencerede sol tarafta diskinizde bulunan dosyalar vardır. Sağ taraftaki de serverınızdaki dosyalardır.
Taşımak istediğiniz dosyayı seçip bir taraftan diğer tarafa sürükleyip bırakarak dosya aktarma işlemini yapabilirsiniz.
Yada bilgisayarınızdan servere dosya transferi için dosyanın üzerine gelin ve farenin sağ tuşunu tıklayın Upload ı seçin.
Serverden bilgisayarınıza transfer için dosyanın üzerine gelin ve farenin sağ tuşunu tıklayın Download ı seçin.
Taşımak istediğiniz dosyayı seçip bir taraftan diğer tarafa sürükleyip bırakarak dosya aktarma işlemini yapabilirsiniz.
Yada bilgisayarınızdan servere dosya transferi için dosyanın üzerine gelin ve farenin sağ tuşunu tıklayın Upload ı seçin.
Serverden bilgisayarınıza transfer için dosyanın üzerine gelin ve farenin sağ tuşunu tıklayın Download ı seçin.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)